9.05.2009

Onlar ve diğerleri...


"Onlar ve diğerleri" dedik başlıkta, yazıda genelde üzerinde duracağımız kısım "diğerleri" olacak...
Avrupa basketbolunda uzunca bir süredir kabuk değişimi yaşanıyor. Doğu Avrupa takımlarının üst seviyede F4 kovalama ya da oradaki takımları rahatsız etme şansları ortadan kalkmış durumda; İtalya ve Fransa gibi renkli basketbol ülkelerinin takımları da, Siena örneği hariç, bu rekabet ortamında tutunamıyor vaziyetteler. CSKA’lar, Maccabi'ler, Barça’lar, Real’ler, PAO’lar, Olympiakos’lar… Onlar ve diğerleri olarak kalın bir çizgi oluşmuş durumda…

Ülke ülke kısaca bir analiz yapacak olursak; İtalya’nın iki devi, sürekli değişen sponsorlara rağmen akıllarda Kinder ve Teamsystem olarak kalan Bologna temsilcileri artık İtalya’da ve Euroleague’de söz sahibi değiller. Her ne kadar bu sene (eski Kinder) Virtus Bologna, evinde oynadığı F4’te EKA AEL ve Cholet’i geçerek Eurochallenge’ı kazanma başarısı gösterse de halen eski seviyelerinden çok uzaktalar; maddi sorunlar yüzünden küme düştükleri 2002-2003 sezonundan sonra halen bellerini doğrultmaya çalıştıkları söylenebilir. Danilovic, Nesterovic, Savic, Abbio, Ginobili, Jaric, Smodis, David Andersen, Rigaudeau gibi isimlerle andığımız takımın yerinde uzunca bir süredir yeller esiyor...

Durumu hemşehrisinden çok daha vahim olan ve ligde geçen haftaya kadar sondan ikinci sırada bulunan GMAC Bologna, bir üst sıradaki Solsonica Rieti’nin evinde aldığı sürpriz tek sayılık mağlubiyetle rakibini altına almayı ancak başardı ve “düştü” denilen çukurdan kurtulmak için umut tazeledi. Ligde son hafta Rieti’nin, küme düşmesi kesinleşen ve takımını dağıtan Udine deplasmanından galibiyetle döneceğini düşünürsek Bologna ekibinin, zorlu Teramo deplasmanından (ki ligde 3. sırada bulunuyorlar) galip dönmesi şart gibi gözüküyor. Kadrosunda Mancinelli, Huertas, Papadapoulos ve J.Gordon (efsane Fucka’nın da ismini saymış olalım parantez içinde de olsa) gibi oyuncuların olduğu Bologna ekibi, yukarıda bahsettiğim gibi, birkaç sene evvel farklı nedenlerle aynı akıbeti yaşamış Virtus gibi 2. ligin yolunu tutabilir. Geçmişte Myers, Basile, Karnisovas, Fucka, Jaric gibi isimlerin formasını giydiği ekip zor günler geçiriyor…

Siena’nın diğer İtalyan takımlarından birkaç adım önde olduğu son zamanlarda yaptıklarından ve ligdeki performanslarından açıkça görülebiliyor (Şu anda ligde de 28-1 ile liderler). Siena seviyesinden çok uzak olsa da Bodiroga’nın yönetiminde Roma bir şeyler yapmaya çalışıyor ancak başarılı olabildiğini söylemek pek mümkün değil. Napoli, Avellino, Milano gibi takımlarsa sadece kontenjan dolduruyor. (İtalya’nın 4 takımlık kontenjanı da ayrı bir tartışma konusu olabilir)

Fransa’da ise bir başka tanıdık yüz Pau Orthez de dibi görmüş durumda. 16 takımlı ligde 7-21 ile son sırada bulunan Pau Orthez, bir mucize olmazsa küme düşecek (ikili averajlara bakmaya üşendim, 2 galibiyet gerisinde olduğu Le Havre ile durumuna göre belki de ben bunların yazarken çoktan düşmüş bile olabilirler). Asvel ile birlikte EL’nin tadı-tuzu olan, Loirent Foirest ve Gadou kardeşler ile hafızalara kazınan Pau, artık o seviyenin çok çok uzağında… Fransa Ligi’nde şu anda 3. sırada olsa ve şampiyonluk kovalasa da Asvel için de çok parlak şeyler söylemek mümkün değil. Moustapha Sonko, Alain Digbeu (ki şu anda Pau’da oynuyor) ve Delaney Rudd gibi isimlerle Fransa’nın en güçlü temsilcisi olmuş, özellikle Efes ile yolu sık sık kesişmiş Asvel de, gelecek sezon EL’de yer alsa bile kuvvetle muhtemel Le Mans, Nancy ve Roanne’nin yaşadığı akıbeti yaşayacak, ilk tur gruplarından çıkacak kadroyu kuramayacak…

Doğu Avrupa dedik; Zalgiris, Cibona, Olimpija, Kızılyıldız ve Partizan gibi ekiplerin de bu seviyelerde başarılı olma şansı çok azalmış vaziyette. Partizan bunların arasında istisna gibi gözükse de, alkışı hak eden yapılandırma ve başarıları maalesef onları bir üst seviyeye sokmaya yetmiyor. Fenerbahçe’nin ilk EL tecrübesini yaşadığı seneki kadrosuyla efsaneleşmiş Zalgiris, bugün ekonomik kriz ile boğuşuyor ve gelecek sene EL’ye katılmaması gündemde. Bu sene kurduğu kadroyla “acaba gruptan çıkar mı?” dedirten Olimpija da maalesef yine grubunun en zayıf halkası olarak ilk tur maçlarını tamamladı ve elendi. Cibona ve Partizan gibi takımların da çabası, günümüz şartlarında F4’lere takım sokmaya yetmiyor.

Bugün Rus-İspanyol takımları ve 2 Yunan ekibi dışında kalanlar ile bu takımlar arasında korkunç bir uçurum oluşmuş durumda, bu sene kötü bir sezon geçirseler de daha şimdiden önüne gelene saldırmaya başlayan ve Eidson ile anlaştığı söylenen Maccabi de bu gruba dahil edilmeli... EL’de mücadele etmeyen Khimki ve D.Moskova gibi Rus takımlarının bütçeleri de en az onlar kadar fazla… Dediğim gibi bir tek Siena bu takımlara yakın, bütçe olarak onlardan epey geride olsalar da; aynı şekilde Partizan direnmeye çalışsa da bir yerde takılıp kalıyor. Bu takımların bir pozisyondaki 3. adamları bile diğer EL takımlarında kilit adamlar olabilecek seviyede; bütçeler arasındaki korkunç farklılık ve bu dengesiz dağılım EL’yi eskiye göre çok daha keyifsiz kılıyor bana göre. Böyle bir ortamda Fenerbahçe ve Efes Pilsen’in gösterdikleri ve gösterecekler performanslar önemli. Fenerbahçe’nin bir seviye yukarı çıkması için bütçeyi arttırmaktan önce eldeki bütçeyi daha doğru kullanmayı hedeflemesi gerek; Efes içinse ihtiyaç, geleneklerine geri dönmek… Avrupa basketbolunun, güçlü birer Fenerbahçe ve Efes'e ihtiyacı var...

1 yorum:

hopelives dedi ki...

Abi eline sağlık. Kim özlemiyor ki eski EL'i?.. :((