16.07.2009

Bitti.



İstediğimiz gibi gitmedi işler, konunun özeti bu. Güzel bir maceraydı, beraber yürüdüğümüz herkese teşekkür ederiz.

8.07.2009

Yatmak bu kadar pahalı olmamalı



YÖK'ün önerdiği tasarıda 2.öğretimler yıllık tam 2.400 tl - yazıyla iki bin dört yüz ayrı ayrı yazalım ki iyice beynimize işlesin -. 2.öğretimler yatıyor eyvallah da bu kadar pahalı mı bu yatış ? Potansiyel bir 2.öğretim olarak şuan şok geçiriyorum desem yeridir. Her şeyi abartalım, bulduğumuza geçirmeye devam..

6.07.2009

Eksik parça kalmadı.. Mı?


Benchin tüm parçalarının kontratlarının bitmesiyle ne yapacağı merakla beklenen takımlardan birisi olan Boston Celtics işe serbest bir oyuncuyla başlayarak biraz şaşırttı. Pistons'daki kontratını tamamlayan ve takımdan ayrılmasına kesin gözüyle bakılan Rasheed Wallace, Celtics'in önerdiği mid-level kontratı havada kaptı ve Boston'ın yolunu tuttu. Bununla birlikte tamamı yıldız bir ilk 5'e sahip olan Celtics geçen seneki hayal kırıklığının ardından bir nevi salary cap'in verdiği izin doğrultusunda en mümkün rüya takımını oluşturdu.

Her ne kadar Boston kağıt üzerinde en iyi kadroya sahip olsa da, KG olmadan biraz (hâttâ birazın ötesinde) battıkları gözden kaçmaz bir gerçek, Kendrick Perkins'in de etkisizliğini düşünürsek, Danny Ainge'in bu hareketi KG'nin başına yine bir şey gelmesi halinde takımın biraz daha ayakta kalmasını sağlamak için yaptığını düşünüyorum. Ama tabii gerek Wallace'ın gerekse de Pierce'ın egolarının Everest'e yakın olduğunu düşünürsek bu hamle takıma yarardan çok zarar da sağlayabilir.

Kağıt üzerinde iyi bir transfer gibi gözükse de bana göre Boston hem yeni bir transfer yaparak, hem de cap'i biraz daha doldurup benchin mühim parçalarını riske ederek hata sayılabilecek bir hareket yaptı. Ama yine de bugüne kadar yaptığı hareketleri yargılamak pek de mümkün olmayan Ainge'in yine ortaya düzgün bir şey çıkartacağına eminim. Kim ne derse desin bana göre sağlam bir KG ile Boston bu sene yine şampiyonluğun en büyük adayı konumunda, hele bir de Pierce sakatlanırsa tadından yenmez.

4.07.2009

Bu Sefer Olsun...


Sani Becirovic, İtalya'da Play-Off'a çeyrek finalde veda ettikten sonra bütçe'yi 40% oranında azaltma kararı alan Roma'dan ayrılıyor. Bütçedeki aslan payını, Siena'nın çok ciddi şekilde ilgilendiği Andre Hutson'ı kadroda tutmaya ayıran Roma'nın böyle bir karar alması bekleniyordu. Şimdi iş, 2 senedir bu oyuncuyu istediği söylenen Tanjevic'in dudaklarından çıkacak kelimelere ve yönetimin cebine bakıyor. Ucuz bir oyuncu değil Sani fakat Green+Smith parasına getirilebilir, o ayarda 2 yabancı almaktansa da sadece Becirovic'i almak gayet mantıklı bir iştir.

Adını çok andık, umarım bu sefer olur; Rakocevic kadar başarılı bir transfer olur, cevap olur...

Manu !?



Manu bombayı patlattı ! Micheal Owen.. Yakışıklıdır eyvallah, çocukluğumun kahramanlarından olacakken birden saçma bir şekilde dibe vurmuştur, zamanında gayet etkilidir eyvallah da, C.Ronaldo'yu sattıkktan sonra böyle adamlara para harcamak ? İnanın Owen Fenerbahçe'ye gelse biraz kuşkulanırdım, tam sevinemezdim. Adamın ne yapacağı belli değil şuan.
Tevez yerine alınmış sanırım. Ne tarzları benzer ne de cisimleri, durun bakalım hayrola..

Detroit ne yapmaya çalışıyor?


Şu ân'a kadar off-season'ın kuşkusuz en sükse getiren free agent transfer haberi Detroit'den geldi. Geçen sene Chicago Bulls'un bir numaralı sayı opsiyonu olan, genç ve koşan bir takımın en soğukkanlı ve keskin şutörü olan Ben Gordon (Normal sezon ortalamaları: 24 sayı, 3 asist), ve Redd'in yokluğunda Milwaukee Bucks'ın belki de en önemli parçası haline gelmiş 2,11 boyunda olmasına rağmen hızlı bir oyuncu olan ve yüksek 3 sayılık yüzdesiyle oynayan Charlie Villanueva'yı (Normal sezon ortalamaları: 16 sayı, 6.7 ribaund) kadrosuna kattı.

Ancak bu transferlere Detroit'in kadrosunu göz önünde bulundurarak baktığımızda ne kadar doğru hamleler olduğunu tam kavrayamamakla birlikte, Dumars'ın aklında ne olduğunu da tam kestiremiyorum. Çünkü şu anki pozisyona bakarsak Detroit önümüzdeki sezon için pivot mevkisini Kwame Brown'a hediye etmiş durumda, ki sahaya 4 kişi çıkmaktan farksız bir durum bu neredeyse. Kontratı biten Rasheed Wallace ile Antonio McDyess'ın ne yapacağı belli değil, Rasheed büyük ihtimalle başka bir takıma gidecek, ki bugün açıklanan habere göre Boston çoktan bu transferi gerçekleştirmek için kolları sıvayıp kendisine bir kontrat önermiş durumda. McDyess tarafında ise şimdilik herhangi bir gelişme yok, her ne kadar McDyess'ın Detroit'de kalmak istediği bilinen bir şey olsa da, geçen sene onu küstürmelerinin ardından artık yaşını da göz önünde bulundurarak onu elde tutmak istemeyebilir Detroit. Bir de Oberto var tabii, ama Mehmet, Milicic gibi uzunların Detroit macerasını ele alırsak, Oberto'nunkinin de bunlardan farklı olacağını söylemek bence biraz yanlış olur. Ama free agent piyasasına baktığımızda yaşanan uzun kıtlığını görmemek için ya kör olmak gerek, ya da Anderson Varejao'yu kurtarıcı olarak görmek gerek, ki akıllı bir adam olan Dumars'ın körlüğü Varejao'ya tercih edeceğini tahmin ediyorum.

Uzunlar konusundaki tüm bu olumsuzlukların dışında Detroit'in kadrosunu tam olarak elden geçirdiğimizde şöyle bir tahminde bulunabilirim ki, Detroit Tayshaun Prince'i takas edebilir. Özellikle draftin ilk turunda seçilen Austin Daye'in tam bir "Tayshaun Prince II" olması, ve kontrat imzalanması beklenen bir diğer draft seçimi DaJuan Summers'ın da aynı tarz bir oyuncu olması ile birlikte Detroit, Stuckey, Gordon, Hamilton üçlüsünden oluşan bir backcourt ile benchten gelecek çaylakları yetiştirmeyi, ve zaten artık çoktan üstünden atmış olduğu defansif kimliğini hepten bırakarak daha şutör ve ofansif bir takım kimliğine bürünmeyi seçebilir, ki Villanueva'nın tarzının da "üçlükçü uzun" olduğunu göz önünde bulundurursak Detroit'in gelecek planının bu yönde olması bana daha mantıklı geliyor.

Görünürdeki hareketleriyle pivotsuz kalan Detroit'in ne yapacağını gerçekten merak ediyorum, çünkü şu anda Detroit öyle ince bir çizgide gidiyor ki, ya tek bir yanlış kararla önündeki yola çukur kazacak, ya da tam tersini yaparak arabaya atlayıp asfalt yola girecek.

3.07.2009

Artest Los Angeles semalarında..



Şaka gibi gelişmeler oluyor. Şu imzaladığı kontrata göre hayvan gibi para alacekken Artest 3 senelik 18 milyon dolara Lakers'la anlaştı.
Ariza gitmeseydi eğer deliler gibi sevinirdik herhalde ama yürek buruk kaldı biraz. Yolun açık olsun.. Sana da hayırlı olsun.. Bana da maşallah. Vallahi kafam karıştı, yarın gelişmeleri hep beraber öğreniriz..

1.07.2009

Yenilenmiş Kadro?


Sezon bitmeden Aziz Başkan'ın diline düşmüştü 'revizyon' sözcüğü, her yerde dillendirdi, hatta bunun için çoğu zaman sırtını döndüğü (sırtını dönmesini eleştirmiyorum, genel olarak halkla ve hatta kendi taraftarıyla ilişkisinin kötü olduğunu düşünsem de) medya kanallarını da kullandı. Beynimize bir 'revizyon' kazındı; yıllardır geçen başarısız transfer sezonlarının, Ağustos'un son günlerine kadar bitmeyen girişimlerinin ve aylarca uçuk isimlerin peşinden koşup alabileceklerimizi ya da gözümüzün önündekileri kaçırmalarımızın bu sene farklı olacağını düşündük. Evet, belki daha Temmuz başı ama bir kamp dönemi daha, takımda fark yaratması beklenen hamleler gerçekleştirilemeden başladı. Elde var 4 ama bence biri zaten yok, keşke hiç olmasaydı... Yine ön libero, yine sol kanat ama biten biri yok. Haydi bitti ve 2 yabancı aldık diyelim, bu muydu Başkan senin dillendirdiğin 'revizyon'? Geçen sene "tam kafama göre hoca" dediğin adamın enkaza çevirdiği temelin üstünde gitmeye çalışacaksın yine. Olacak mı, nasıl olacak? Bekleyelim bakalım, belki 2 gün sonra gelen isimlerin kalitesini konuşuyor ve Başkan'ı övüyor olacağız. Bu umutla beklemiyor muyuz kaç senedir? Sonu farklı olsun bu kez...

Not: Bu sıkıntı döneminin içinde Aykut Kocaman, kocaman bir ışıktır, umuttur, candır. Bir Karadeniz atasözü der ki: Nasıl koydu Aykut Kocaman...

30.06.2009

Basketbol Turnuvası



Küçükyalı Kadir Has Lisesi Kapalı Spor Salonunda düzenlenecek bir Basketbol Ligi.

20 takım 2 konferansa bölünecek ve her takım birbiriyle maç yapacaktır. Daha sonra konferansların ilk 4 takımı Playofflara kalacak ve 3 maçlık seriler ile yenişmeye çalışacaklar. Ardından konferans birincileri arasında yine 3 maçtan oluşan bir final serisi oynayacaklar.

Lig başlangıç tarihi tam olarak kesinleşmemiş olmakla birlikte eylül ayının ortalarında olması tahmin edilmektedir. Maçlar yalnızca Pazar günleri 12.00-20.00 saatleri arasında oynanacaktır. Lig başlamadan fikstür belirlenecek ve her takımın hangi saatte maç yapacağı belirlenecektir.

Takımlar minimum 8 maksimum 10 kişi olmalıdır. Maçlar 8 er dakikalık 4 periyot halinde oynanacaktır. TBF den hakemler maçları yöneteceklerdir.

Katılım için takımların 10 kişi olduğu varsayılırsa kişi başı 15 TL kayıt sırasında ödenmelidir. Maç başı ücretler saha ile görüşmelerimiz devam ettiğinden henüz belli değildir. Belli olduğunda takımlar bilgilendirilecektir.

Son katılım tarihi 26.07.2009 dur. Başvurmak isteyen takımların bana ulaşabilecekleri adresler şunlardır.

MSN: em_re@live.it
GSM: 0534 950 41 44
Emre AKINCI

Arkadaşımın düzenlediği bir organizasyon. Hani olurda takipçilerimizden ''Basketbol turnuvası falan olsada katılsak ulen, evde otur otur sıkıldık'' gibi düşünen olursa diye..

Kaukenas Real Madrid'de...


Real'den bir müthiş transfer daha... Henüz resmen açıklanmadı ama artık dedikodu olmaktan da çıkmış durumda. Ha, kaynak soranlar olabilir, ona da Türk usülü cevap verelim: Madrid yönetiminden birinin arkadaşının amcasının Madrid-İstanbul seferini yaparken yanında oturan elemanın komşusunun hergün uğradığı marketteki kasiyer çocuk. Epey sağlam yani...

Şaka bir yana, Real bu sefer gerçekten sağlam geliyor ki Messina farkı var en başta...

29.06.2009

Yalancının?


Ricky Rubio için Türkiye'den teklif varmış, peki ya kim bu babayiğit? Yoksa menajer oyunu mu? Bence ikincisi...

Not: Yahu bu resim, Krkic ne alaka? Ona da mı Türkiye'den teklif var yoksa? Yarın Fotospor başlığı: "Bojan&Ricky Fener Yolunda"... Yok, yok; resim enteresan geldi sadece... Yalancının dedik ya başlıkta, biz güme gitmeyelim kendi lafımızla...

Teoman Ölmeli

28.06.2009

Oldu mu şimdi Güiza ?





Arkadaş sen ne biçim bir insansın ?
Not: Videolar kalitelileriyle değiştirilmiştir.

Baba ben ünlü oldum..



Resimde en sağdaki Kobe Bryant t-shirt ü tutan şahıs ben oluyorum.LakersTR oluşumu içerisinde yaklaşık 2 senedir bulunan bendeniz, en sonunda gazeteye de çıkmayı başardı - çok iş başardım, bir tek bu kalmıştı - İşin şakası bir yana,ilk okuyuşta ''Bu ne yahu, bu kadar kısa olur mu ?'' gibi bir cümle çıksada ağzımdan, sonra tarafsız okuduğumda harika bir reklam olduğunu, çok güzel, zevkli bir söyleşi olduğunu düşünüyorum. Sitemizin ağır toplarından Şansal Abi - the mechanic- ve Cem the sheed - cemsheed -'in hiçbir cümlesinin bulunmaması beni biraz şaşırtsada, röportaja artık bir slogan haline gelen - kesinlikle espri tadında, dalga geçiyorum, kendini beğenmiş bu falan demeyin - cümlemle geçiyorum

Eren Tolga Onur “Türkiye’de Lakers düşmanı çok!” derken haklı olabilir mi?

Buyrun cevabı : http://www.milliyet.com.tr/Pazar/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&KategoriID=26&ArticleID=1111428&Date=28.06.2009&b=Turkiyede%20dogdular,%20Lakersli%20oldular&ver=65

27.06.2009

Rusya'dan İspanya'ya...


2 gün önce bahsettiğim transfer gerçekleşti, Darjus Lavrinovic Dinamo Moskova'dan Real Madrid'e transfer oldu. Velickovic-Lavrinovic-Reyes, eyvah eyvah... Bakalım Massey-Hervelle-Van Den Spiegel üçlüsünden kim kalacak, kim gidecek...

Biz de mi Oynayalım Hocam ?




Son gelişimiz çok sosyal oldu ama kendimi durduramıyorum arkadaş.. Anladık yöreseldir, güzeldir, anlamlıdır ama bırakın artık şu kolbastıyı! Vallahi midem bulandı artık, ana haber bültenleri dahil her yerde çıktınız artık, o klasik ezgiyi duydukça sinirim hoplar oldu.
Millet olarak güzel bir şeyi de tadında bırakabilecek miyiz acaba herhangi bir dönemde?

25.06.2009

Yemişim Dünya Kupası'nı, Çekilir mi Bu Izdırap!


Ulan futboldan soğudum, öttürmeyin lan şu boruyu! Efenim geleneksel çalgınız olabilir (yahu böyle bir şey nasıl geleneksel çalgı olur?), gidin evinizde, bahçenizde çalın. 1 milyon tane sivrisinek seni kovalıyormuş etkisi yaratan bu iğrenç sesle Konfederasyon Kupası keyfini berbat eden Güney Afrika insanı, kınıyorum hepinizi! Fatih Terim'i de kutluyorum, iyi ki gidemiyoruz Dünya Kupası'na... İleri görüşlü imparatorum benim, demek ki bu yüzden, 70 milyonun sinir sahibi olmaması için berbat etmiş bir çuval inciri...

Baskette de Real Madrid


Madrid ekibinin gözü sadece futbolda değil parkelerde de dönmüş durumda. Koç Messina'yı takımın başına getiridikten sonra Brad Oleson ve Novica Velickovic'i kadrosuna katan Real, yazılıp çizildiği üzere Darjus Lavrinovic'i de İspanya'ya getirmek üzere. Koçları fark yaratır, bu takviyelerle uzun rotasyonları da canavar olur ancak kısalara yapacakları (Oleson dışındaki) takviyeleri görmeden takımın gelebileceği nokta hakkında konuşmamak lazım. Yine de transfer sezonuna şahane bir giriş yaptıkları aşikar...

Not: Massey, Winston, Mumbru ve Tomas ile büyük ihtimalle yolları ayrılıyor Madrid ekibinin...

Lior Eliyahu Tau'da


Epeydir konuşulan gerçek oldu, İsrail'in altın çocuğu Maccabi'den ayrılarak Bask ekibinin yolunu tuttu. Rakocevic'i kaybeden Tau, Prigioni'nin de ayrılacağını düşünürsek guard pozisyonunu takviye etmek için epey uğraşacak; yine de bu transfer onlar açısından umut verici. Bu sene lig ve Avrupa'da Barça'nın gazabına uğrayan Tau bakalım gelecek sene nasıl bir kadroyla mücadele edecek.

Tekrardan Merhabalar..

Sadece ben ve Marko olarak yolumuza devam etme kararı aldık. Temmuz ayında aramıza yeni yazarlar katılacak. Ara vermemek üzere..

12.06.2009

Tecrübe


Hidayet yine yapmıştı ve fark 5 sayıydı.Kobe akabinde topu hızla getirip Gasol'e artistik güzel bir pas çıkardı ve fark 3 oldu.Top yine Hido'nun ellerindeydi,topu Howard'a indirdi ama Howard son 3 serbest atışı soktuğu gibi,bu 2 kritik atışı sokamadı,ve mola alındı.Van Gundy Hido'ya,Kobe'de kalmasını söyledi iki kişi Kobe'yi tutuyordu.Top Fisher'a geçirildi,ve Nelson'ın geride kaldğını gören Fisher 3'lüğü attı,uzatmaya götürdü.Aynı Fisher uzatmada da,Kobe'nin dirsek darbesiyle yıktığı Nelson'ın geride kalmasını bilerek,son topu 3'lükle cezalandırdı ve maçı takımına kazandırdı.Dünün özeti bu,söylendiği kadar basit değil ama bu.

Alston ve Nelson gibi 2 tane cenabet guardım olacağına şöyle topları sokacak bir tane Fisher'ım olsun razıyım.Daha öncede yazdığım gibi Brooks'un etkisinden çabuk kurtulmuşa benziyor Fisher,kritik yerlerde gerçekten kritik şutları sokuyor,yüzdesine bakmayın.Eski bir dostum,Aaron Levenstein'in sözü olan; "istatistik bikini gibidir,asıl görmek istediğinizi saklar" derdi o hesap.Alston saçma sapan yerlerde öyle paslar atıyor ki,Nelson o kadar kötü tercihler kullanıyor ki..."Nelson'ı rotasyona yerleştireceğim,Alston'ı kazanacağım" uğruna seriyi kaybediyor belkide Magic.Bunları maçı beraber izlediğimiz babam bile görüyor ama Van Gundy ısrarla oynatıyorda oynatıyor.Anthony Johnson'ı düşünmüyor,e yenilmeye de mahkum oluyorsunuz haliyle.

Ariza ise Lakers'ın bugün 13 sayı farkı eritip kazanmasında baş rol oynadı.3'lüklerini soktu,kritik yerde devreye girdi.Zaten play-off ta bu demek.Lewis'in sustuğu,Nelson&Alston'ın saçmaladığı yerde kritik şutları atmak demek,Ariza ve Fisher gibi.Gasol gibi bir anda patlamak demek.Elindeki maçı Lakers'a vermek demek.Hakemlerden saygı görememek demek,kaçırılan faullerin yarısından azı sayı olsa maçı kazanabilmek demek vs vs.

Lakers belki kupayı alacak,belkide bir dahaki maça babamın dediği gibi "bunlar 5. maça 20 sayı fark atar,bak görürsün." olacak.Hiç bilemiyorum ama iki takımda "şampiyon" gibi olmadıklarını çok çok rahat görebiliyorum,kim kupayı alırsa alsın.Şu Boston "sakat" olmasaydı,ikisini de 4-0 evlere paket servis yapardı demek geliyor içimden ve sanırım maçları izleyen herkesin.Kader mi,şans mı,tecrübe mi...Ben en pozitifini seçtim başlık için,Lakers adına.Ama bazende kazanmak için belli şeyleri ortaya koymak gerekiyor,işte sanırım eksik burda Magic adına.Yazık oldu diyebiliriz,ama haksızlık diyemeyiz.

Magic:99-Lakers:91

Not:Kaan Kural'da 2. maçın kaybedilmesinin baş sorumlusu -onu oynatan Van Gundy ile birlikte- JJ Reddick'in seri boyunca hiç oynamadığını,ve nasıl kendini hazır tutuğundan bahsedip durdu hep,2. maçta 30 dk'ya yakın oynamasına rağmen ve maçı izlemeyenleri ısrarla yanılttı,o maçta ısrarla 3'lükleri kaçıran JJ gibi.2 maçı da NTV'de kendisi anlattı,Vatan gazetesine de kendisi yazdı ama ısrarla aynı şeyi tekrarlaması,ve o ana göre yorum yapması cidden garip ve yakışık olmayan bir durum kendisine.

10.06.2009

Benim Hala Umudum Var




Şarkısını söylüyor bugünlerde Magic'liler.Ee haklılar da 3-0 ve 2-1 çok fark var,çok.İnanılmaz bir eforla seri 2-1 e geldi bugün.

Orlando Magic ilk yarı %75'lik şut yüzdesi ile NBA Final Tarihinin rekorunu kırdı.Kobe-Magic çekişmesi gibi geçen ilk yarıda Kobe el üstü attıkça Kaan ve Murat Abiler gibi gece gece ulumaya başladık "oouu" diye,o sokmaya devam etti ama bir yere kadar.

Orlando'da geçen maçın kaybedilmsinin baş sorumlularından biri olan Alston bu sefer sokak basketbolu hünerlerini gösterdi,yarı göz yaşı damlalarını bıraktı potaya,cesurdu.3 tane saçma sapan top kaybı yaptı ve her zamanki gibi;bir önceki pozisyonda şut soktuğu için,durduk yere bir sonraki pozisyonda şut atmaya da kalkıştı takımın ritmini bozmak adına...Ama bunlara bile razı olmalı Van Gundy,böyle katkı verecekse Alston.Orlando cephesinde oyuna giren 9 kişiden 5'i 18 ve üzerinde sayı attı.Müthiş toplar çevrildi,boş adamlar genelde cezayı kesebildi.Hidayet'in gene çok iyi asistler yaptığı maçta,bir iki toptada -özellikle Pietrus'un- şans da Magic'den yanaydı.

Lakers tarafında ise Kobe tek kişilik resital sergilerken ikinci yarıda takımının yenilmesine sebep oldu.Kobe olmasa fark çift hanelerle Lakers aleyhine olabilirdi ilk yarı,ama Kobe olmasaydı da -daha doğrusu egosu- Lakers maçı kaybetmeyebilirdi.Sanırım süper-yıldızların sırrı da burda yatıyor.Ya onlarla,ya onlarsız,ikisi de olmuyor.Gasol ve Fisher'ın bu kritik dakikalarda -Kobe'nin gereksiz saçmaladığı yerde- iyi oynadılar ve maçın kopmamasını sağladılar.Tabi bunda Orlando'nun,son periyodun yaklaşık bir 5 dk.sında sayı atamamasının da gözardı etmemek gerekir.Özellikle hücum ribaundlarında büyük şans yakalayan Lakers bunları yeterince değerlendiremedi.Muhteşem hücum performansı sergileyen Gasol'ün,yıldızın,uzunun Ariza'dan 4 tane eksik ribaund alarak,3 ribaundda kalması da garip.Bütün bunlara rağmen Kobe kaçırdığı 5 faulün -normal şartlardaki gibi- en azından 3 ve ya 4'ünü atsa durum kafa kafaya gelebilirdi.Hatta o kadar ki,0.2 saniye kala bile Kaan Kural&Murat Kosava ikilisi "acaba bir şeyler olur mu?" diye düşünüyorlardı,o kadar güven vermiyordu Magic.

Ama bütün bu tecrübesizliklere rağmen kazanmasını bildi ve önemli bir hamle yaptı Orlando.Geçen maçta Odom'un müthiş katkı yaptığı ve maçı Lakers'a getirdiğini yazmıştık,bu seferde Alston ve Pietrus maçı Magic'e maçı getiren isimler oldu.

Orlado'nun çok yüksek yüzdeyle şut atmasından yakınan Laker arkadaşlarım ise kendi takımlarının Orlando'dan 14 fazla şut attığının ve kendi yüzdelerinin de %50'den fazla olduklarından bihaber...Burda önemli olan Lakers takımının kendini sorgulaması biz neyi yanlış yaptık diyebilmesi.Yoksa "işte bu gün şansları tuttu,attılar" mantığında taraftar edasıyla giderlerse bu iş olmaz.Ayrıca her zaman söylenildiği gibi faul kaçırmakta konsantrasyon belirtisidir,eğer normalde iyi atıyorsanız ve bugün habire kaçırıyorsanız.Maalesef buradan da bakarsak Lakers'ın maça pek konsantre ol(A)madığını görüyoruz.

Magic:108-Lakers:104

8.06.2009

Şaşırmıştık, öyle bir şey yokmuş..

Nejat Sayman yıllardır takip ettiğim, beğenerek izlediğim, Türkçe konusunda usta yorumculardan biridir. Kurduğu cümleler, seçtiği kelimeler her zaman düzgündür. Geçen maçta maçın son bölümünde ''Ne yaptı lan ? '' tarzı bir ses geldi kulaklarıma, inanamadım. Yazımda da söylemiştim zaten ''Ben mi yanlış duydum acaba ?'' diye. Öyleymiş. Buradan takip edenlerin haberi olsun.
Nejat Sayman kendi ağzından yaptığı açıklamada ''ne yaptı lan?'' değil ''ne yaptılar ?'' dediğini, vurgu ve sesler yüzünden sesin bizlere öyle geldiğini açıkladı. İsteyen, hala inanmayan varsa kasetlerine ulaşabilir.

Herşeye Rağmen Kazanan Her Zaman Haklıdır




Bir maç bu kadar sıkıcı başlar,tıpkı bu yazının başladığı gibi.İlk 6-7 dakika çok kötüydü özellikle.Az sayının atıldığı saçma-sapan hücum tercihlerinin yapıldığı dakikalarda,Jackson Bynum'ı 2 faul aldğı gerekçesiyle oyundan alıp,Odom'u oyuna sokmuştu.Bu olay maç içerisinde 2 kez daha tekrarlanacaktı,ve belkide senaryonun ilk önemli bölümü burasıydı.Bynum oyundan her çıkışında Lakers aktif olmaya başlayacaktı.Odom her topu öyle kullanıyordu,her top da sanki ona öyle bir geliyordu ki,Kobe'nin bir şey oynamadığı maçta (oynamadığı maçta 27 attı 4. periyotta) Kobe gibiydi.Savunmada inanılmaz gayret sarfediyordu,blok yaptı (ben olsam bir dahaki maça Bynum'a bu kadar erken faul aldırmam) o kadar iyi bir Odom uzun zamandır seyretmemiştik,böyle kritik bir yerde.İşin ilginci bu kadar sıkıcı başlayan ve ilk 2 periyoduna dahi hiç bir şey hatırlamak istemediğim maç;Lewis'in özellikle 2. periyotta müthiş oyunu sayesinde fark olmaktan (Lakers lehine) kurtuldu Magic,hatta bir ara Gundy saçmalayıp -ya da yeni bir şey denemek isteyip- Gorta ile Battie'yi sonra Howard'ı kısa sayılmayacak süre beraber oynattı,hücum o kadar karışıktı ki biraz şans birazda istek...Bu arada veteran guard Fisher ise bu Brooks'tan sonra kendine gelmiş gibi kritik sayılar attı,ya da Magic'in gurdaları o kadar...,neyse.

3. periyotta suni bir Kobe-Hedo düellosuyla zevklenmişti.Howard inanılmaz çabasıyla Magic ayakta kalıyordu;Alston(abim sana hiç bir şey söylemiyorum),Nelson(hadi sakatlıktan çıktı diyelim),Lee(çaylaksın) ve Reddick(anam-babam sen ne iş yaparsın,bir tane üçlüğün dışında hücumda takımın ağzına ettin,saçma sapan pas hataları yaptın)'e rağmen.Ama bir 4. periyot oldu ki anlatabilecek miyim bilemiyorum.Hidayet 3. periyotta yaptıkları yetmezmiş gibi,son periyotta Stan Van Gundy'nin hiç bir oyun kurucusuna güvenmediği yerde;Hidayet oyun kuruculuk yaptı,asist yaptı,çok kritik bir 3'lük attı ve son topta "tertemiz" bir blok yaptı Kobe'ye;jeneriklik olur ya onlardan.Ama son iki topu Lee kullanamadı (son topu basket verilmeliydi gerçi) ve uzatmaya gitti maç.

Uzatmalarda ise tüm bu dengesizlikler,bir dengeyi oluşturdu ve Lakers işi bitirdi.Üzücü bir an oldu biz Türk basketbol severler için Hidayet'in,Howard'ın emeklerine yazık oldu.Lewis'in gayretine ama bunlardan başka isteyen varmıydı,oynayan varmıydı tartışılır.Gasol'ün oyuna ağırlığını koymasıyla maç gitti,son direnişler işe yaramadı.Yinede maçı kazanabilirlerdi ama şehirde olduğu rivayet edilen "melekler" istemedi birazda.İşin zor kısmı evlerinde 3 maç oynayacak olması Magic'in.2-0'dan sonra çok zor,benim tahminimce,büyük ihtimal orada şampiyon olup gelecektir Lakers,yanılmak da isterim tabiki,orası ayrı.

Kısa-Kısa

Hakemler gene kötü bir maç yönetti ben bu konulara girmiyorum genellikle ama şu başlıklar altında toplayabiliriz sanırım hatalarını;çalmadılar çalmadılar sonra çaldılar,saçma sapan süper-yıldız düdükleri iki takımada,maç sonu basketini vermediler vs. herneyse her zaman kötüydüler,her zaman saçmalıyorlar.

Jack Nicholson'ın hareketleri ise midemi bulandırıyor cidden.Birde haksızken haklı gibi gözükmek...Kesin bununla ilgili bir atasözümüz de vardır da aklıma gelemedi sabahın bi vaktinde şimdi.Gülüyorduk,ediyorduk,taraftardır diyordukta yani iğrenç gözükmeye başladı artık.

Lakers :101-Magic:96

7.06.2009

(Son) İstanbul Park'ın Yeni Prensi;Button


Karizmatik abimiz iyi bir çıkış yaptı,daha doğrusu Vettel çıkışta şansız biçimde kayınca birinciliği kaptı,mükemmel bir pit-stop taktiğiyle de yarışın sonuna kadarda birinciliği bırakmadı.Zaten yarıştaki ender heyecanlı olaylardan biriydi bu.Barrichello,ne yaptğını bilemez bir biçimdeydi (farklı bir hayranlığım vardır kendisine) ve 3.ten 12.liğe kadar geriledi.Dediğim gibi bütün olay çıkışta koptu ve öylece bitti.Button,en iyi sezon başlangıcı rekorunu Schumi'nin elinden alarak bu sezonki 6. zaferini tattı.

Pistimizin en meşhur ismi Massa ise 6.ta kaldı.İlki iki sene Schumi'ye olan hayranlığımız ve organizasyonun ilk yılları olması sebebiyle dolu geçirilen 3 gün,bu sene taban yaptı.Umarım bu son yarışımız olmaz,anlaşmamız bitti zira.Vatan'da çıkan habere göre FIA patronu bin pişman bakalım göreceğiz önümüzdeki günlerin ne getireceğini.Uçup giden paralar,harcamalar,söylenenler&yapılmayanlar kısmını okumanız için sizi Kaan Kural'ın yazısıyla başbaşa bırakıyorum.

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=Fiyasko&tarih=07.06.2009&Newsid=242231&Categoryid=1

Şu Fransızlar...


5 Haziran 1999.Unutamadığım günlerden biri.Bayanlar finalinde Graff ile gözümü onunla açtığım,o kazanınca ben kazanmış gibi hissetiğim,tenisi bana küçük yaşta sevdiren (97'ydi ilk maçını izledğimde sanırım) Martina Hingis'in maçı var.Hingis'in,Graff'ı kesinlikle alt edeceği bir maçtı ilk setide almıştı üstelik ve ne olduysa,Hingis'in ikinci sette öndeyken hakeme "bir sayı " konusunda itirazından sonra olmuştu.Tabi o zamanlar Şahin gözü,Challange vs. gibi haklar yoktu (Cidden merak ediyorum acaba dışarda mıydı diye.Çakar'ın pierro&Fenerbahçe'si gibi olacak bu da bence eheh.)Teknoloji gelişmemişti.Hatta bugünkü maçta yapıldığı gibi hakem yerinden inip,topun düştüğü noktaya bakmaya bile tenezzül edecek durumda bile değildi,otorite gibi bir şeydi.Kanundu hakemlerin kararı.Hingis ise 19'unda olmasının verdiği heyecanla hakeme itiraz etti ve topun düştüğü yeri götermek için Graff'ın yarı sahasına girdi.Ve bu anda devreye Fransızlar ve Graff'ın çakallığı girdi.Her topunu yuhalamaya başlayan Fransızlar kızcağızın sinirlerini bozmuştu.Hingis bir tuvalet molası alıp saçlarını değiştirip gelmişti,ama ne çare.Fenerbahçe Galatasaray maçlarında futbolcular bu kadar baskıya maruz kamıyordur desem yeridir.Servis atarken laf atanlar mı dersin,Graff sayı alınca çılgınca alkışlayanlar mı dersin ne dersen de bütün çirkeflikleri yapıyordu Fransızlar...

Bugün Soderling-Federer maçını izlerken de o maç geldi aklıma.Tabi 100'de 1'1 bile değildi bugün yapılanlar...Bu Fransızların değiştiğini göstermiyordu maalesef.Soderling'in aldığı sayıyı alkışlamaya bile tenezzül etmeyen Fransızlar,Federer'in her sayısından sonra abartısız çığlık atıyorlardı.Bu kadar iğrenç olduklarını ben daha önceden görmüştümde,şahit olmayanlar vardır diye eski bir anımı anlattım.Federer'i "ağlatacak" kimse olmayınca (Avustralya Açık'ta yenildi diye ağlamıştı hatırlayacaksınız yakın geçmişte...Hadi Vatandaşı Hingis;kız ve kaç yaşındaydı o zamanlar.Sana noluyor be adam öyle herşeye ağlacaksan,galibiyete gölge düşüreceksen...neyse),maçı kazanacak haliyle ama kaybeden ve tenisi çirkinleştiren kim olacak tabiki Fransız seyircisi...Böyle seyirci olmaz olsun arkadaş tek kelimeyle iğrençsiniz.Ne susmasını bilirsiniz servis atılırken,ne tenisin güzelliğini,ne de en önemlisi "denge"yi.Birinin Ace'leri alkışlar güzel sayılarına kıyamet koparken diğerine sadece "oo,aa" diyorsa garip gerçekten...

Eninde sonunda bu maçı her türlü kazanacaktı Federer,Nadal da yokken -bunu da kazamayacaksa gelmesin bir daha Fransa'ya- ama ne gerek vardı bu tip bir seyirci profiline,anlamadım,yıllardır aynı nane....

Mactan Sonra Gelen Edit:Federer maçı 6-1,7-6, ve 6-4'lük setlerle şampiyon oldu.Tebrik ediyoruz.An itirabıyle ağlıyor gene...

6.06.2009

Damir Mrsic basketbol dersi verdi..



Bu adam ne zaman yaşlanacak ? 2 maçtada 40 yaşında inanılmaz bir efor sarfetti. Savunmada Smith'i tuttu gitti hücumda en kritik atışları soktu..
Maçın yorumlanacak bir kısmı yok. Sadece son dakikalara bakmak gerekir. Green Fenerbahçe 2 sayı farkla gerideyken 2 atış kaçırınca maç bitti dedik ama diğer tarafta Ender bir atış kaçırdı, ardından Mrsic'in 2 serbest atışı geldi. Efes kenardan topu o kadar kötü çıkardı ki yanlış duymadıysam Nejat Sayman,''Ne yaptı lan ?'' tarzı bir şey söyledi. Dönen topta Solomon'a faul yapıldı,birini attı ikincisinin ribandı Mirsad da kaldı, Mirsad boşta duran Mrsic'i gördü ve bingo. Anlatırken yoruldum. Saygılar.
67-70
Efes Pilsen : 0 - Fenerbahçe Ülker : 2
Bundan sonraki iki maç Abdi İpekçi'de..

Almanya'da Bonn Sürprizi...


Almanya'da basketbol denince akla gelen en önemli takım olan Alba Berlin, çeyrek finalde Paderborn karşısında çok zorlandıktan ve bu seriyi 5. maçta geçtikten sonra Bonn karşısında adeta kayaya tosladı... Seride ilk maçı evinde (1 uzatma sonunda) 73-71 kaybeden Berlin ekibi, ikinci maçı da yine uzatma sonunda 75-72 kaybederek seride 2-0 geriye düştü. Artık 3 maç üst üste kazanması gerekiyor Alba'nın, o maçların ilki de bugün...

Not: Yarı finalin diğer eşleşmesinde normal sezon ikincisi Paderborn, Bamberg karşısında seriyi rahat götürüyor, durum 2-0 şu anda ve üçüncü maç yarın Paderborn'un evinde...

Rijkaard Galatasaray'da




İnanılmaz heyecanlıyım.Bir Teknik Direktör geldiğinde Galatasaray'a hiç bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum.O kadar yorucuydu ki gün eve adımımı atamamıştım,saat 00:35'e kadar.PC'yi açtım,arkadaşlar "Rijkaard'ı aldınız olm" diyordu,ben şaka falan sandım."Fotomaç okuyup gelmeyin şuraya ya" dedim.Ama gerçekmiş kendimden utandım.Bizim vizyonumuzun gerçekten büyüdüğünü gösteriyor bu olay,bizimkisi hep büyüktü zırvalıklarına girmeyeceğim çünkü 2003-04'ten sonraki karmaşa herşeyi anlatıyor.


Umarım sabredilir,herhangi bir olası başarısızlıkta.Umarım bir senede ipi çekilmez.Uluç ve tayfası tarafından yıldırılmala dayanıklıdır,ve taraftar umarım kulak asmaz,aynı şekilde Polat'ta.Umarım Arda'yı kaptan ve orta sahanın ortasında "Türk İniesta" olarak görürüm.Ve umarım Barça'daki 6 yıllık oluşumun yarısı bize yansır.Futbol konuşmayı çok severim ama bu yazıyı uzatmak istemiyorum.Galatasaray kendi takımım olduğu ve çok mutlu olduğum içinde fazla objektif bakamayacağımı düşünüyorum.Ama hayal ediyorum da;iyi antrenmanlar,iyi taktikler,iyi gençlerin arkadan geleceğini bilmek...İyi yabancıların gelmesi için bir kapı olacağını,ligimizin daha kaliteli olacağını bilmek...Bana sonsuz bir haz verdi her şekilde bu olay.Hoşgeldin Rijkaard.

4.06.2009

Ömer ''Speedy'' Onan yaptı yapacağını..



Geçen senenin finalinde de hiç beklenmedik şekilde çıkıp takımının yükünü çeken Ömer, savunmasının yanında hücumunuda konuşturabileceğini bir kez daha gösterdi..
Fenerbahçe'de ayrıca Smith'in iki kritik hücum ribandı sonrası yaptığı basketler var ki bence maçı onlar kopardı..

Efes Smith'in erken faul problemine girmesinin dezavantajlarını yaşarken maç boyunca daha iyi oynayan taraftı diyebiliriz. Sonuç olarak nasıl kaybettiler ? diye sorarsanız Fenerbahçe - Efes maçları yaklaşık 2 senedir bu şekilde geçiyor, bende anlamadım..

Fenerbahçe : 68 - Efes Pilsen : 60
Fenerbahçe : 1 - Efes Pilsen : 0

Angelina Jolie ile öpüşür gibi sakız çiğneyen kız

Gene saçma sapan bir sebepten dolayı Mecidiyeköy'deydim.İşlerimi hallettikten sonra,Haziran'ın 4'ünde olmamıza rağmen haldır huldur yağan yağmura inat,Metrobüse doğru koşturuyordum."En ön" veya "en arka" taktiğimin çok işe yaradığı şu günlerde;Metrobüste yer bulmak (kalkış durağından bir sonraki duraktan binmeme rağmen) çok zor olmuyordu.İlk metrobüs tahminimden daha doluydu ki onun "karşı"dan geldiğini öğrendim.Bizim metrobüsümüz geldi ve "Teyzemdir,yaşlıdır.Ayakları yorulmuştur&şişmiştir vs." diye yer vereceğim kadının ayakları benimkinden hızlı ve sağlam çıktı,şoför kapıyı açar açmaz bana kalçasıyla "screen" koyduktan sonra,benim arkamdaki kızın da gelmesini engelleyerek büyük kalçaların önemini hatırlattı.Ve en önü benden kaptı.Saat 12'yi biraz geçiyordu ve yağmurda yağdığı için pek kalabalık değildi,metrobüs.Aslında engelli vatandaşlarımız için olan,ancak;kimsenin buna aldırış etmediği yere bende oturdum,çok yorulmuştum.4 koltuğun 3'ü de boştu üstelik.Yanıma muhtemelen yolda görsem aşık olabileceğim güzellikte,benim yaşlarımda,sarışın,yeşil gözlü,güzel dudaklı (!),balık etli bir kız oturdu.2 aydır türlü sebeplerle -zaman,aile sorunları,dersler,zaman,ikili ilişkiler,zaman- bitiremediğim kitabımı çıkardım,okumaya başladım.Sanırım ona "cool" gözükmekte gururumu okşamıştı,ya da ben her zamanki gibi bir şeyler "san"ıyordum.Kitap o kadar sarıcıydı ki,2-3 durak kadar dönüp kıza bakmadım bile...Derken dişimize ve falımıza bakan daha yeni açılacak 10'luk "Falım"ını çıkardı güzel kızımız.Birden kan basıncım artmaya,gözlerim kararmaya,ve dudaklarım benden habersiz oynamaya başladı.1-2-3 derken -evet,o attıkça ve fallarını okudukça bende sayıyordum kaç tane attığını- o koca ağzına tam 6 tanesini bir şekilde yerleştirdi.Ve çiğnemeye başladı.Ağız ne kadar büyük olursa olsun,6 tane Falım'dan bahsediyoruz burda,haliyle yarısı dışardaydı sakızın.Ben dahil,herkesin ayrı ayrı kıl olduğu bu durum hanım-kızımızı hiç enterese etmiyordu.Bazen bütün sakızı ağzına atıyor,bazense yarısını çıkarıyordu.Tam kitaba dalmışken bu olayın olması beni ayar etmiş,kitabın sayfalarını sert bir şekilde çevirmeye,ayaklarımı sallandırmaya,"bak bu şekilde çiğneme kızım bu sakızı" bakışları atmama itsede hiç birine aldırmadı.Yeşil gözleri ise yarı-açık,yarı-kapalıydı,uyuklama halindeydi.Büyük ihtimal uykusu gelmişti.Ya da kendisini Hollywood'ta,X bir film setinde,Angelina Jolie'yle birlikte rol alacağı lezbiyen öpüşme sahnesine hazırlıyordu,hiç bilemeyeceğim (Aslında ikisinin ağzının birbirine tam uyacağını düşünmekteyim,siz tahmin edin artık şeklini.) Bütün bu uyarılarıma,saçma sapan düşüncelerime rağmen;Falım'dan çıkan "mucuk" sesleri iyice sinirimi zıplatmıştı.Sinirden gülmeye başladım hafiften,kıza dönüp baktığımda ona güldüğümü sanmış olacak ki;kendisini naza çeker gibi bir ifadeyle sakızının tümünü ağzına attı ve kafasını cam kenarına çevirdi.Ben o sakızla "öpüştükçe","hıh"lıyor o daha bir "mucuk"luyordu sakızını.Kimi hayal ediyordu o şeyi çiğnerken bilmiyorum ama,metrobüsteki herkes onun ağzına bakıyordu,ama bu onu zerre ilgilendirmiyordu.En sonunda dayanamayacağımı anlayıp yukarıya bir bakış attım "Allah'ım bu benim kaderim mi?Bana bunları sayıyla mı veriyorsun,özellikle mi yanıma oturtuyorsun,her toplu taşıma araçlarında.Neden ben Nedeennn" diye haykırdım içimden,kendi kendime.Tabiki cevap gelmedi.Neyseki kızımız Şirinevler'de indi,"şükür" dedim.Bende yoluma sakin kafayla devam edecektim baya sevindirik olmuştum,sanırım yakarışım işe yaramıştı.Kızın boşalttığı yere doğru kayarken,sakınızını düşürdüğünü -veya bana hediye olarak bıraktığını- gördüm.Yarı salyalı sakız ayağımın altındaydı.Kamera şakası falan olmalıydı bu.Ya da biri benimle dalga geçiyordu.Midem bu manzarayı daha fazla kaldıramadı,ve çeneme sesli bir şekilde vurdu "Sakızına soktuğumun ...",önümdeki amca bana bakarak güldü.Bizim durakta indikten sonra miniminnacık,muhtemelen yeni doğmuş,muhtaç&kimsesiz bir yavru kedi gördüm,kalbim bu manzarayı kaldıramayacak kadar yumuşak,aklım ise karmakarışıktı.Ona birkaç şey alıp uzaklaştım."Herşeye rağmen yaşamak güzel" sözlerinin geçtiği,Candan Erçetin'in "Yaşıyorum" parçasını söyleyerek,köprüyü çıktım.Yoluma devam ettim.İnerken gördüğüm manzara ise bir yerlerden tanıdık geliyordu.Yolun kenarına ayakkabısını sürten bir adam,aynı zamanda söyleniyordu,"Hay ben bu sakızı yola atanın..."

3.06.2009

Son bilet Marousi'nin...


Yunanistan'da PAO'nun Olympiakos'u 3-1 ile geçip şampiyon olmasının ardından son soru işareti de Aris-Marousi serisinin sonuçlanmasıyla ortadan kalkmış oldu. 2-2 ile son maça taşınan seride Atina ekibi, Aris'i Selanik'te 76-72 yenmeyi başardı ve EL'ye son bileti kapmış oldu.

Yeni bir yüz var artık EL'de gelecek sezon, tebrikler ve başarılar. Bakalım kadrolarını nasıl ve ne kadar takviye edebilecekler...

Not: Son maçta eski Fenerbahçeli Jarod Stevenson 25 sayı, 6 ribaund, 3 asist ve 4 top çalmalık performansla takımına galibiyeti getirdi...

Çiçek gibi...


Fenerbahçe Acıbadem, Hırvat smaçör Osmokrovic'in ardından çok önemli bir transfere daha imza atıp 90 doğumlu genç pasör Naz Aydemir'i Eczacıbaşı'ndan koparmayı başardı. Hani teknik açıdan çok önemli bir transfer olması bir yana, Naz'ın da halk tabiriyle "çiçek gibi" bir kız olması da göz zevki açısından önemli. Fenerbahçe taraftarı olmamla alakalıdır kuvvetle muhtemel ama forma da açmış kızımızı, G.Saray taraftarı olduğu bilinmesine rağmen. :)

Çok kaliteli bir voleybol takımı yolda, bunun da bir kulüp takımı olması ülkede sporun sevilmesi açısından çok önemli; hele ki Efes Pilsen'in final serisi öncesi yaptıklarını gördükten sonra...

Eşeğe altın semer takmışlar..



Adriano bugün yapılan antremana katılmadı. Çıktığı ilk maçta attığı gol = x antreman ? Devam..

İlginç bir diyalog..



Lakers Denver serisinin ilk maçında Fisher çok kritik bir üçlük atmıştı son dakikada hatırlarsınız, Kobe'nin atmasını beklerken.. Dün şöyle bir diyaloga tanık oldum paylaşayım :

Phil : Kobe topu nerde almak istersin ?
Kobe : (tahtada bir kısımı göstererek)Tam burada almak istiyorum ve Fish'i dibe yerleştirelim
Phil : Tamam o zaman.

Oyun planı çiziliyor. Kobe topu oyalıyor ve Fish'e aktarıyor. Fish sayıyı atıyor durum 1-0

2.06.2009

NBA Finalleri için toplandık..



Ahmet Çakar - Gürcan Bilgiç Sabah gazetesi toplantıları tarzı olsun diye resimlerimizi koyarak başladık bizde. Soldan sağa Çağrı - Eren. Killer duo. İftar sofrası önde çorba var kusura bakmayın.Neyse final yorumlarına geçelim..


90’lardaki o müthiş basketbolu bize bu serilerde hatırlattılar.Öncelikle Lakers,Nuggets,Magic ve Cavs oyuncularına gösterdikleri müthiş efordan ötürü teşekkür ederim.Uykusuz kalmak hiç bu kadar zevkli olmamıştı.
Finale eşleşmesine değinmeden önce Cleveland ve Lebron hakkında iki çift lafım var.Lebron gibi bir süperstara eşlik edenleri görünce Cleveland’ın ne Spurs’e karşı kaybedilen finalden ne de geçen seneki Celtics’e karşı kaçırılan finalden nasib almadığını gördük.Ayrıca yılın koçu olan değerli Mike Brown’ın o kadar da değerli bir koç olmadığını gördük.Orlando’nun 4 kısalı sistemine karşılık verememesi ve Dwight’ı savunmaya yönelik hiçbir özel önlemi olmaması Cavs taraftarlarını çileden çıkarmıştır sanırım.Varejao’yu ve Ilgauskası adeta her maç yok etti ‘’Superman’’.
Gelelim final serisine…NBA’in 62 yıllık tarihinde 30. Finaline çıkan Lakers geçen senenin acısını çıkarmak isteyecektir.Bunun için Kobe vücudunu parkede bırakmaya hazır.İşte serinin Lakers açısından kaderi Kobe’den sonra başlıyo.Bench katkısı ve yardımcı oyuncular.Benchin tıkır tıkır işlediği ve Gasol - Ariza – Odom üçlüsünün skora katkı yaptığı bir Lakers’ı savunmak cidden zor olacaktır.Bynum’ın vereceği katkı da diğer bir silahtır Lakers için ancak Zen Master’ında dediği gibi oynaması için savunma yapması şart.Orlando’nun 4 kısalı sisteminde Bynum’ın ilk 5te olması Lakers’ın savunma yönünden sıkıntı yaşamasına neden olabilir çünkü Rashard Lewis’ın büyük bir çabukluk avantajı var.Bu nedenle Lakers klasik 5 dışına çıkabilir ve ilk 5’e Odom yerleşebilir.Hidayet’i savunmada ise iş yine Ariza’ya düşecektir.Lakers açısından savunmadaki diğer bir handikap ise Lee – Fisher eşleşmesi.Houston serisinde Brooks’un Fisher’ı ne hale getirdiğini görmüştük aynı senaryo bu seride de yaşanması çok büyük sürpriz olmaz bu yüzden Fisher’ın dakikaları azalabilir ve Farmar yerine rotasyonda Shannon Brown’ın kullanılması daha etkili olur diye düşünüyorum.
Orlando finale gelirken ciddi manada güzel basketbol oynadı ve Cavs serisinde de rakiplerine ‘’biz yılmayız’’ mesajı verdi ki 27 sayı geri düştüğü bir maçı kazandı 23 sayı geriye düştüğü bir maçı da son saniye 3iüğü ile kaybetti.Bu özelliğiyle Lakers’ın canını yakabilir ki Lakers’ın en büyük sorunlarından biri de bu rehavet.Yine bu serinin kaderini savunmalar belirleyeceği için Kobe savunması büyük önem taşıyor.Pietrus her geçen maç hem savunma hem hucum yönüyle ciddi bir tehdit olmaya başladı ve savunmasıyla daha çok katkı sağlayabilir.Orlando bu seride 4 numara savunmasında sıkıntı yaşayabilir ama sölediğim gibi hücümda da bir avantajı var.Battie’ye dönülse bile orda bir sorun yaşanacağı aşikar ancak çok büyük bir sorun niteliği taşımıyor.Dwight’ı Gasol savunursa işi zor çünkü Gasol hücum faul göstermede Oscar ödülüne sahip.Ayrıca uzun kolları ve hareketli bacakları da Dwight’ı yavaşlatabilir ama durduramaz(imkansız zaten).Orlando Lakers’ı yine 3 sayı tehdiyle vurucaktır.Özellikle Lakers’ın hücum ribaundlarında yaşadığı konsantransyon eksikliğini de iyi değerlendirecektir Orlando.
Seri sonucuna değinmek gerekirse ki bu konuda çok başarısızım 4-3 Lakers diyorum.Çok zevkli bir final serisi bizleri bekliyor.
MVP Tahmini : Kobe Bryant

Çağrı



Finaller.. Herkesin hayal ettiği yalnızca iki takımın katılabildiği, taraflı tarafsız tüm izleyicilerin içini heyecan dolduran an geldi çattı..
Batı tarafında beklenen oldu ve Lakers finale kaldı. Doğudan ufak çaplı bir sürpriz geldi. Hidayet'in takımı Orlando Magic.

Lakers en çok parçaya sahip olan takım belkide..Alternatifi bol ama istikrar sorunu yaşıyor.. Geçen sene benchten gelen Vujacic katkısı hiç yok mesela.. Turiaf enerjisi yada Radmanovic - dengesizdir eyvallah- sürpriz şutları yok ama Ariza faktörü var, Brown faktörü var.. Benchten başladık benchten devam edelim.. Walton son maçta cezaları kesen, bilinçli basketbolcu kimliğine bürünsede bunun uzun süreceğini tahmin etmiyorum.. Bynum'ın çok fazla faul alacağını düşünürsek Powell rotasyona girebilir, kendini hazır tutmalı. Temennimiz Bynum - Howard ikilisinin formda olduğu bir final izlemektir ama Bynum tarafına baktığımızda böyle bir şeyin hayal olduğunu görebiliyoruz, en azından bu sene.. Farmar UCLA'dan yeni mezun olmuş gibi.. Bir guard için fazla vurdumduymaz, fazla dalgın, istikrar yakalamadığı, dikkatini toplamadığı sürece vereceği katkı bu kadar olur. Bench anlamında olumlu şeyler söylenebilecek iki kişi var şuan. Odom artık yavaş yavaş ısındı, potansiyelini yansıtmaya başladı - arada bir atıyo sigortası affedin -. Karşı tarafta tam anlamıyla bir 4 numara olmadığı düşünürsek Odom ciddi sorun yaratabilir.. Brown ise Phil'in rotasyonunda biraz daha fazla süreyi hakediyor gibi.. Girdiği her maç getirdiği enerji, yaptığı ekstra sayılar serilerin kaderini etkiledi..

İlk beşe gelirsek Fisher ile başlamak farz olur sanırım.. Kanser nedeni.. 3 e 1 giden hızlı hücumlarda durup şut atan bir guardınız varsa ne mutlu size.. - sanırım 2 adam daha var nede olsa riboundu alırlar diye düşünüyordur hatta eminim - Daha fazla bahsetmek istemiyorum Alston biraz akıllı olursa orayı mahveder ama şükürler olsunki O da bunun genci.. Kobe Bryant.. Belkide en iyi play-offlarından birini geçiriyor. Çok yüzdeli atıyor, oyuna çok konstre.. 6 top kaybı yaptığı o malum maçı çıkarırsak ortalama 1 top kaybı ile oynuyor ki bu harika bir rakam. Adamın eksisi yok artısı çok.. Son maçta takımını o kadar iyi oynatırken, öyle inanılmaz bir hücum performansı sergilediki ağzımız açık kaldı. Kobe bu form düzeyinde finale girerse Lakers adına işler beklendiğinden kolay olabilir ama burası final bu 4-5 maç bu şekilde inanılmaz oynayacağını sanmıyorum.. Ariza'ya gelecek olursak, kesinlikle Lakers'ın en büyük kazancı. Savunma gayreti, bitmeyen enerjisi, patlayıcı gücü, play-offlarda normal sezondan daha yüzdeli attığı şutuyla Lakers'ın çok büyük bir parçası oluverdi.. İstikrarsız olduğunu pek görmedik, gerekli katkıyı verecektir..Pau Gasol ise geçen play-offların aksine daha bir girişken, daha bir sağlam gözüküyor tabi karşısında Howard olmaması genede temennimizdir.. Pau oyunuyla geçen maç takıma resmen hükmetti.. Nasılki Fenerbahçe'nin hücumu Alex'in ayağına top deymeden şekillenmiyorya aha aynen ondan işte - spor bloguyuz biz kardeşim -. Gelelim Bynum'a. Hücum gücü potansiyeli - kelimeye dikkat - ligin en yüksek pivotlarından biri olduğunu idda ediyorum. Kullanıyor mu ? Tabikide hayır.. Kafası yerinde mi ? Tabikide hayır.. Bynum eğer konsantre olur, Howard'ın karşısında durmaya niyetlenirse harika bir pota altı savaşı izleriz ama ben sanmıyorum. Çok da uzatmak istemiyorum umudum yok bu sene senden koca oğlan. Gelecek için umutluyum ama öyle yada böyle adam olacaksın başka şansın yok.

Orlando cephesinde Alston'dan az çok bahsettik. Fish'in gençliği. Dengesiz. Orlando'nun şuan fikir yürütemediğim tek parçası. O istikrarlı olursa, Fisher'ı biraz zorlarsa Orlando için iyi işler yapacaktır ama sanmıyorum. Hidayet tam anlamıyla bir lider. Yazılarda çokça belirtmiştim. İlk periyot Mustafa Kemal Bitim - çağrı saygılar - turnikeleri atarken son periyot tam anlamıyla bir canavar kesiliyor. Garip bi adam, Türk işte. Pas yollarını çok iyi görüyor, bir nevi Alex O da aslında, çaktırmayın. Lee'ye gelirsek.. Bu adam nasıl çaylak arkadaş ? Hiç mi eli titremez bu bücürün ? Çok olgun davranıyor gerçekten, beni ilk senesinden kendine hayran bıraktı. Potansiyeli nedir tam kestiremedim ama üst seviyelerde oynuyor eminim. Gelelim serinin kilit bölgesi 4 numaraya. Rashard Lewis.. Lakers'ın patlak üç numara savunmasına çok dert açacağı kesin fakat Odom veya Gasol ile birebir kalırsa -ki kalacaktır- çok büyük zorluklar yaşayacaklar. İki takımında hem avantajı, hem derdi burada. Lewis iyi bir play-off geçiriyor. Son anlarda güvenilen bir el daha kazandı Orlando bu play-offlarda Lewis'in güveni sayesinde. Gelelim Süperman'e. Çok eleştri alıyorum ama Howard'ın hücum silahı yok. Tek silahı güç. Bu adam biraz şutunu geliştirsin, bir huk yada başka bir atış eklesin hücumuna gerçekten Süperman olacak ama şuana kadar eklemesi gerekiyordu zaten. Bu Howard'ın değerini düşürmez, hala daha ligin en hayvani pivotudur ama bu noktalarada dikkat edilmeli. Özellikle deplasmanda topu biraz uzakta alırsa eğer Howard hiç beklenmeyen rakamlara imza atabilir, dikkat edin..
Orlando benchinde bahsetmek istediğim iki adam var. Gortat kısıtlı yetenekleriyle o kadar iyi işler yapıyorki beni hayrete düşürdü. Her girdiği maçta yüksek yüzdeyle 6-8 sayısını atıyor, ribantları topluyor, savunmasını yapıyor. Her takım böyle ekstra katkılar ister, Gortat gerçekten işini iyi yapıyor, play-offlarda Magic için çok büyük bir artı. Howard'ın dinlenmesine yardımcı oluyor. Bahsetmek istediğim isim özellikle Pietrus. Lebron'un sayıları hayvani gibi gözüksede bu adam O'na karşı yapılabilecek en iyi savunmayı yaptı. Hücumdada yeteri kadar katkı verdi. Şimdi karşısında Kobe olacak. Savunma konusunda Lebron'dan çok daha ayrı bir mevkide. Lebron'a nazaran savunulması kolay olan yanı içeri girişleri. Daha hafif bir vücuda sahip ve daha kuvvetsiz ama Kobe Bryant öldürücü bir şuta sahip. Sadece sola yada sağa topu vurması yetiyor. Buna bir savunma yöntemi geliştirelebilir mi ? Hayır. Kobe'yi savunmanın yolunu Boston Celtics göstermiştir. O savunma bir daha gelir mi ? En azından bu sene hayır.
Uzatmıyorum seri tahminim 4-2 Lakers.
MVP Tahminim : Kobe Bryant
Sürpriz : Pau Gasol
Eren

Ayıptır..



Efes Pilsen basketbol maçı biletleri Fenerbahçe taraftarları için 40lira. Bunun taraf tutmakla bir alakası yok. Herhangi bir takıma olsada aynı şeyi bağırarak yazardım. Bu basketbol katilliğidir. Fatura falanda isteyin bari. Tebrikler

31.05.2009

Umut Sarıkaya - Mutsuzluk

Fenerbahçe taraftarından korkulur..



Tuncay'dan sonra Aurelio'nun takımı Real Betis de küme düştü. Bayağa bi kişinin ahı var sanırım bu işte. Adamlarda vizyon, izlenicez ayağına gidip küme düştüler iyi mi..

Gerçekten İnsan Olmayan:Dwight Howard - V For Vendetta


Mantıklı konumak,mantıklı başlık atmak isterdim;cidden isterdim.Ama söylenecek fazla söz bulamadım,maçı izleyip ve akabinde 3 saat uyuduktan sonra gene PC'mi açtım."Halk"ın nabzını ölçtüm,kim ne diyor diye biraz dolandım nette.Çoğunlukla "LeBron James'e sallayalım" tayfasını ve onu "loser"lıkla suçlayanları gördüm,ama umursamadım.Çünkü illa genç yaşta şampiyon olanların;"Shaq'ın ve çok iyi koçların kanatları altında" olduğunu görmüştüm,kısacası "gözlerim" vardı.Bu tayfa Jordan'ın ilk şampiyonluğunu 28'de aldıklarını ya bilmiyorlardı,ya apaçilikten gözleri boyanmıştı ya da daha kötüsü bu sallama tayfası Jordan'ın döneminde yaşasaydı ve internet bu kadar gelişmiş olsaydı,"Jordan,basketçi değil" diye site açar ya da forumlarda bu tartışılırdı,"yüzük" alacak mı falan diye,abartıyorsam "..." Herneyse zaten amacım James'ten ve Cavs'tan bahsetmek değildi,amacım gerçekten insan olmayandan bahsetmekti,ona bir tanım bulamadım bugün.Monster,falan iyi olurdu sanırım diye düşündüm ama V demek en mantıklısıydı...

Her zamanki gibi uyukluyordum,"hiç uyumadan maçı izleyecem nihahaha" derken saatler geçtikçe uykum geliyor,yatağımda sinsi bir görünmez adam -nefis- "yat uyu salla Cavs'ı,Magic'i senin takımın mı lan bunlar" diyordu.Neyse ki "V for Vendetta" adlı film devreye girdi -ben girdirttim- de uyumadan maça kadar kalabilidim (Dvd'den çıkan ses uyutmuyordu zaten,hatıralar unutulmaz hesabı.)Filmde;özgürlüğün,istemenin önemi anlatılıyordu.Maskelerin ardındakinin aslında çok önemli olmadığını (zira son sahnede bile bakmıyordu kızımız suratına),ve en anlamlısı "düşüncenin kurşun geçirmeyeceğini" anlatan,başlarda -her film gibi- sıkıcı ama sonlara doğru seyirciyi şahlandıran bu güzide filmde sanki bugünün olacaklarını gördüm.Çizgi romanın okuyanlar beğenmesede,benim için son 1 saati icabıyla çok güzeldi,he birde Natalie Portman oynuyordu ondan almıştım filmi itiraf ediyorum;konusu hakkında çok bir bilgim yoktu.Gerçi The Other Boleyn Girl'ü de "o" oynadığı için almış,ama sevmemiştim,yani her şartta fanı bile olsam tarafsızlığımı korumuştum.Sizde şimdi hala ne alaka diyorsunuz dimi?Bakın size hem film tavsiye ediyorum,hem maçın kahramanını anlatıyorum,hem de filmdeki kahramanla gerçekteki kahramanı bağdaştıran yazı yazıyorum yine yaranamıyorum ya,ayıp size =)

Filmdeki maskeli kahramanımız V'nin,öyle bir düşüncesi vardı ki imkansızdı olması imkansız "deli" diyorlardı,kızımız özellikle,bütün olumsuz şartlara "en tepedekinin baskısına rağmen" amacı en iyisini devirmekti,en iyisini yapmak bir ışık olabilmekti idğerlerine."Parlamento"yu yıkacaktı,belli şeyler değişmeyecekti belki yıksa bile,ama o inancı sayesinde milyonları peşinden sürüklemişti,işte gene böyle bir günde en kritik maçta "düşünce"siyle rakip takımı yıkacak olan Howard,yani yeni lakabıyla V;maskesini takmış,önüne geleni eziyor,ribaundları alıyor,smaçlıyor,faulleri kaçırmıyor,asist bile yapıyordu.Kısacası filmde bıçaklarını kullanan,çok iyi dövüşen ama mimiklerini gizleyen kahramanımız gibi,onun basketbola uyarlamış halini izliyorduk.Yapılması gereken herşeyi yapıyordu.Bununla beraber yanındakilerde V'nin yaptıklarından çok etkilenmişti.Bizim Fransız MJ'i gene köşelerde boş bırakmaya gelmiyor,Lewis hırstan ölüyor,Gamsız Hidayet ise benim filmi izlerken yaptığım gibi uykusunu alamamış,ve işin zevkine varmıştı sadece;tüm seri boyunca yaptığı gibi çok eğleniyordu.Mutlu sona ulaşmıştık,V'nin ruhu o gece salondaydı ve Howard bir SüperMan değil,V idi.
İnsan olmayan istatistikleri de benim tercihim olmasa da "ulan hacı bunca şey anlattın,ama maçın skoru bile yok.V dediğin adamın istatistikleri bile yok" demeyin diye veriyorum.Esen kalın efendim.Geri dönüşüm,kendime has ve çoğu kişinin beğenmediği uslubumla oldu,kafanızı karıştırmak istemezdim ama beni böyle sevin sevecekseniz (iki dakikada duygusal tribede bağlarım böyle)
Orlando Magic 103 -90 Cleveland Cavaliers
Seri : 4-2
V-Dwight Howard : 40 sayı 14 ribaund 4 asist 12-16 faul atışı isabeti.
Not:Filmi o gün izleyip,etkisinde kalıp bugün onunla bağdaştırmıyorum efendim,hiç yapmayacağım şeylerdir.Satır aralarındaki göndermeleri bulursanız -ki zor biraz ama olsun-,niçin V'ye benzettiğimi anlayabilirsiniz.SuperMan'in ne için çalıştığı herkesçe biliniyor ama V düzene karşı bir kahraman...

30.05.2009

Lakers Denver'ı dövdü..



Kobe Bryant deyip yazıya başlamak istiyor insan.. Basketbol zekasını artık iyiden iyiye maximum seviyede kullanan, oyunu harika okuyan, tam anlamıyla bir hücum silahı olan bu adamı bu gece gene hayranlıkla izledik.. Serinin buralara gelmesinin en büyük nedeni O'ydu zaten Lakers açısından. Herkesin uyuduğu yerde o takımı uyandırıp buralara getirmişti ve noktayıda o koydu.

Pau Gasol,Ariza ve Odom'un son dönemlerde yükselen grafiği serinin en son maçındada da artarak devam edince, takımın ana parçaları hiç çalışmayınca Denver tarafında yenilgi kaçınılmaz oldu.

Denver cephesini biraz daha derinden irdelersek, Carmelo'nun yine en kritik maçlarda döküldüğünü söyleyebiliriz. Mr Big Shot adına yakışmayacak şekilde hatalar yaparken, top kayıplarında tavan yaptı. Denver adına tek artı Jr.Smith'in çabaları ise maçı ancak belli bir noktaya getirdi, sonrasında yapılmayan savunma ise işin uzamadan bitmesine önayak oldu.

Lakers hücumu play-off un sonlarında doğru iyiden iyiye ritm bulurken, kendi kimliğini gösteren takım taraftarlarında şüphesiz çok iyi bir mesaj gönderdi.

Son söz olarak : 24 numaralı adam bu sene ve ilk defa kendi liderliğinde bir şampiyonluğu çok istiyor,bu her halinden belli.. 20 de 12 ile 35 sayı-10 asist-6 ribaunt

119-92 Lakers : 4 - Denver : 2

Özür dileriz..

Siteye iki gündür giremediğimiz ve mesaj atamadığımız için özür dileriz. Garip şekilde problemlerle karşılaştık. Öyle yada böyle haber alma özgürlüğünüzü kısıtladığımız için özür dileriz. Kaldığımız yerden devam..

27.05.2009

O gece bu gece..



Manu - Barça.. Beklenen gün geldi. Dünya üzerinde izlemekten zevk aldığım nadir takımlardan ikisi finale çıktı. Manu'yu ayrı tutmak lazım aslında biraz. 1-0 yettiği zaman kapanıp o skoru bulduktan sonrada iyice çekilen bir takım olup çıkıverselerde, gerektiğinde ne kadar iyi futbol oynadıklarını biliyoruz. Orta sahasısının ortası sağlam, top yapabilen, defansif özellikleride olan oyunculardan oluşuyor. Kanatlarda ise hücum güçleri fazla, yaratıcı özellikleri olan oyunculara sahipler. İleride ise topa hakim, pas akışını çok iyi sağlayabilen forvetler seçilmiş. Manu'nun oyun planı bu. Hep beraber hücum et..
Barça ise her zaman hücumu düşünen, izleyenlere sonsuz zevk veren bir futbol oynuyor. Orta sahası üç temel direk ve iki forvet kökenli diyebileceğimiz oyuncudan oluşuyor - bunlara kenar forvet diyesim var -. İleride ise sağlam, topa iyi vurabilen, bitirici bir forvet. Ön liberoları bile hücumcu, yaratıcı olan - Yaya Toure'nin iki hafta önce attığı gole bir göz atın - bir takım..Barça'yı düşündüren mevzu Alves ve Abidal'ın olmamasıdır sanırım. Sağa Puyol'u çekse göbek açık kalacak,göbekte tutsa kanatlar açık. Yaya Toure'yi sağ bek yapıp Puyol göbekte düşünülebilir. Sol kanatın altrenatifi Sylvinho, en azından orada sorun yok gibi gözüküyor..

Messi - Ronaldo tartışmalarına hiç girmek istemem ama kısaca fikrimi belirteyim : Messi Ronaldo'dan daha yetenekli, Ronaldo Messi'den daha efektiftir. Şuan için.

Gönlüm Barça'dan yana ama tahminim Manu'nun bir şekilde maçı kazanacağıdır. Nasıl olacak demeyin öyle işte..
Güzel bir futbol izlemek dileğiyle..

Orlando koptu gidiyor..



Orlando iyiden iyiye finali hissetmeye başladı. Bir yazımızda dalgayla söylediğimiz şey gerçek olacak gibi. Tam bir Lakers-Detroit serisine doğru gidiyor..

Tüm takımı tebrik ederim ama bir isimi özellikle tebrik etmek istiyorum. M.Pietrus. Bu serinin kahramanı benim gözümde O'dur.Lebron'u savunması - ancak bu kadar oluyor -,hücuma katkısı. Fransa'nın MJ'si denilirdi zamanında. Bekledikleri kadar etkili olamadı kariyeri boyunca ama benim hep dikkatimi çekmiştir. Bu seride elinden gelenin en iyisini yaptı. Orlando tarafındaki belkide en ekstra artıydı.

116-114 Orlando : 3 - Cavs : 1

26.05.2009

Fark Var - vol.1:Bench




Gözlerimin artık görme yeteneğini kaybettiği,uyuma kelimesinin sadece 3-4 saatle kısıtlı kaldığı şu saçma günler anısına...


Yapılan araştırmalara göre,bir insanın günde 3 saatten fazla televizyon izlemesinin aptallığı arttırdığı söyleniyor,eee bizim minimum 3 saat play-off maçı izleyerek geçiyor,garip hepimiz aptalız sanırım...Yine de TV'de izlediğimiz 3 saatlik "şölen"ler bize sonsuz haz veriyordu -aptal olduğumzdan mı acaba-,ta ki şu maça kadar.



Yazının başlığından da anlaşıldığı üzere bu finalerdeki en kötü maçta farkı yaratan,Nuggets'ın bench oyuncuları oldu.Kazanmak adına,en iyi oyuncusunun pek bir şey yapamadığı yerde hepbirlikte devreye girdiler.Herşeyi yaptılar,sadece skora değil,ribaundlara,bloklara,savaşmaya,savunmaya ve bilumum gözle görünmeyen hareketlere kadar.Andersen 24 dakikada 14 ribant alarak -48 dakikaya vurlduğunda tam 28 ribaund oluyor-çıldırmış gibi oynadı,hakeza Kleiza gene kritik 3'lüklerini attı,JR zaten ayrı bir deli,bu sefer rakibe patladı.


Lakers adına sevindirici şey Bynum'ın hücum performansı -savunması çok kötü maalesef-.Gasol çok iyi oynamasına rağmen,az şut kullanması,topun bazı yerlerde gene ona inEmemesi büyük bir sorun oluşturdu.Bana göre en iyi maçıydı -ben bile beğnediysem artık =) - ancak takım çok kötüydü;Farmar son dakikalara 6 sayı sıkıştırmasa gene kötü olarak nitelendirilecekti ama şimdilik vasat diyoruz,Odom şutlarında isabeti sağlayamadı.Geçen maçlarda övdüğümüz Brown,bu maç çok kötüydü.Luke Walton'a basit ve saçma düdükler çıktı vs vs. Kobe için pek bir şey söyleymeyeceğim aslında çok şut kaçırdı ama gene son dakikalarda 3 tane "çoook" zor şut soktu takımının geriye düşmemesini sağladı ve gerekeni yaptı.Ancak tek başına Kobe'yle eski Suns serilerine döner bu takım,olmaz kesinlikle,bu takım final oynayacaksa yani...


Billups ise sahadaki koç olarak molaları aldı(!),takımı toparladı,kritik yerde gitti 3'lüğünü -tek 3'lüğünü- de soktu.Sorumluluklarını yerine getirdi,maçta çok iyi olmamasına rağmen.


Karl ise yaptı gene yapacağını.Takımda -son dakikalara girerken- Melo,JR ve K-Mart'a çalınan teknik faullerden sonra "bir" mola bile almaması,bizleri gene hayerete düşürdü.Jackson'ın maçlar kötü giderken mola almaması gibi bir şey bu da sanırım,bir taktik yani.Yeni dehamız hayırlı uğurlu olsun...

25.05.2009

Orlando attı 2 oldu



Hiçbir şey söylemeye gerek yok aslında,serinin özeti : Hiçbir tane tam anlamıyla skoreri olmayan, tek uzunla oynayan, gerçekten basketbol oynamak isteyen bir takım ile bir süperstarın etrafında kurulmuş korkaklar ordusu. Konferans finali, ciddi rakip yürek ister. Cavs tarafından şüpheli olduğumu söylemiştim, sağolsun beni yanıltmadılar.

Hidayet çok kötü şut yüzdesiyle oynamasına rağmen,oyunu o kadar iyi okudu. Zor pozisyonları o kadar kolaya çevirdiki, bu adam isterse sayı atmadan o sahada bulunsun, yine kimse bir şey diyemez. Orlando hücumu üçüncü periyotun sonu ve dördüncü periyotta tamamen Hedo'ya bakıyor.

99 - 89 Orlando : 2 - Cavs : 1

24.05.2009

Ferrari kürsü gördü..



Kimi attı 1 oldu


1. Button Brawn GP-Mercedes (B) 1h40:44.282

2. Barrichello Brawn GP-Mercedes (B) + 7.666

3. Raikkonen Ferrari (B) + 13.443

4. Massa Ferrari (B) + 15.110

5. Webber Red Bull-Renault (B) + 15.730

6. Rosberg Williams-Toyota (B) + 33.586

7. Alonso Renault (B) + 37.839

8. Bourdais Toro Rosso-Ferrari (B) + 1:03.142

9. Fisichella Force India-Mercedes (B) + 1:05.040

10. Glock Toyota (B) + 1 tur

11. Heidfeld BMW Sauber (B) + 1 tur

12. Hamilton McLaren-Mercedes (B) + 1 tur

13. Trulli Toyota (B) + 1 tur

14. Sutil Force India-Mercedes (B) + 1 tur

15. Nakajima Williams-Toyota (B) + 2 tur

Milan:2 - Roma:3

http://www.youtube.com/watch?v=4CYnbcgGMug

Maçın ilk yarısında bunalsakta,müthiş bir gol izledik Riise'den.İkinci yarıda ise tam 4 gol vardı.Özellikle Totti'nin son golü müthişti,galibiyeti getiren gol olması bakımından da ayrı bir önemliydi.Kaptan gemisini,De Rossi'nin olmamasına rağmen,kurtardı.Sağlam bir Roma'nın ne kadar tehlikeli olacağını bir kez daha gördük.Kaleci Artur önemli kurtarışlar yapsada,ikinci yediği golle hayal kırıklığı yarattı.Menez ise kumaşını gösterdi,İtalya ligine göre fazla kıvrak bile denebilir.Vucinic çok kötü oynarken,Mexes ne kadar iyi bir savunmacı olduğunu bir kez daha kanıtladı.Gerçekten müthiş zevkli bir maç oldu,2. yarıda.Kaka dışında maçı isteyen olmayınca,Milan kaybetti.

The Blower's Daughter

http://www.youtube.com/watch?v=5YXVMCHG-Nk

En sevdiğim yabancı şarkı,Damien Rice'tan.

Closer filminden mi,Natalie Portman'dan mı,ikisinin (şarkı&film) birbirine uyumunundan mı,müthiş bir sesten mi (duyduğum en romantik erkek sesi),yoksa en sonunda dediği gibi "senden aklımı alamıyorum,yeni birini bulana kadar" kısmına vurulmamdan mı bilemiyorum.Bazı şeylerin nedeni de yoktur zaten.

İyi dinlemeler efendim...

Biliyorum Sana Giden...



Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi...

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri



Sanırım "tek yanlı aşk"ı bundan daha güzel analatacak bir şiir yok.Cemal Süreya'yı selamlarken...Bu şiir "o"na gitsin,ki burdan yollasak ne olur az mı şiir yolladık ya neyse...

2 maç x (40+) = Lakers galibiyeti



Maçın hikayesi aslında bu yazdığımız gibi,denkleme gel.Nuggets&Karl her ne kadar saçma sapan hatalar yapmış olsa da -sanırım maçı izleyen herkes böyle düşünüyor- Kobe 35 ve üstüne her çıktığında,maçları Lakers alacaktır demiştim seri incelemesinde(evet farkındayım hep bunu yazıyorum ama yazmak zorundayım hikaye burda çünkü.)Bugün gene bu tezim kanıtlandı.Kobe 40'ın üzerine çıktı ve kazandılar[Siz varya yemin ederim çok çakalsınız,40'ın üstü 35'inde üstüdür] Birde çok eleştirdiğim Gasol'den 20 sayılık bir katkı geldi,amacı bu sayıyı bir 5 sayı daha arttırmaktır ki bu çok önemli,Kobe'nin daha az yorulmasını sağlamaktır amacı(Bu da kutsal kitapların herhangi birinden bir ayet gibi oldu.)Birde Ariza'dan bahsetmek gerekiyor neden Lakerların onu çok sevdiğini daha iyi anladım bugün gerçekten helal olsun dedirtti kendine,gene bir de top çaldı maçın sonunda (97-95 iken) Bu Karl ya seti çizemiyor ya da takımın konsantrasyonu yok bilemiyorum,ya da Ariza top çalma canavarı (bu da bi fikir,Dursun Version)

Nuggets'a gelirsek...Çok sevdiğim [kardeşim gibi seviyorum =)] JR Smith paşa iki maçında kaybedilmesinin sorumlularından biridir.Abicim sen napıyorsun?Kendine gel mal mal 3'lük atıp duruyorsun girse amenna.Tamam anladık atıyorsun,atıyordun ama her zaman atılmaz.Atamıyorsan,içeri girecesin.Napıcakmışsın,içeri girecekmişsin (bir an kendimi soyunma odasında zannettim.)Melo baba (devam) 2. çeyreğin hemen başında 18 oldun,8 kez faul çizgisine gittin zaten.İkinci yarı naptın abi sen?Kendine gel,deplasmanda bu kadar kötü oynamadın.Sorumluluk alacağın yerde sorumluluktan kaçma,küsme topa,Bak JR'a,hiç küsüyor mu =) Karl efendi [eski Türk insanları kocalarına efendi der,burda koca Karl ise ben ne oluyorum...Laaann öyle değlidi ] hocam bu maç sonunda JR niye Kobe'yi savunuyor?Sen savunması çok iyi değil diye normal sezonda ilk 5'te başlatmadığını hatırlatır,aklını başına devşirmeni temenni ederim.

Not:Hayır dinliyorum çok iyi konuşuyorsun soyunma odasında,ama seni konuşmacı diye almadılar ki takıma...

@Eren:Dün baya şikayet etmiş hakemlerden kendisi =) Bugün de çok basit düdükler çıktı,Lakers lehine.Bütün takım (Nuggets) faul sorunuyla karşılaştı.Lakers korunuyor demiyorum,daha önce dediğim gibi hakemler senelerdir kötü diyorum.

Memento



Nadir izleyipte anlamadığım (ki 1 kere izleyip anlayan çıkmıyor genelde,ben rastlamadım en azından) anlamamaktan çok "böyle mi yani?" diye sorakakalaldığım (bak kekelemeye bile başladım) film,Memento.İnternet Sitesi de Otnemem,hani bir iki şey kaptınız dimi (evet tersten,hikaye gibi.)




Öyle çok sevdiğim bir tarzda değil,polisin suçsuz olduğunu anlamıştım,ancak o zamanlar bu filme birlikte bende de,Lenny gibi kısa süreli hafıza kaybı başlamıştı (şaka değil yahu vallahi ya da filmi izleyen herkes gibi öyle hissettmiştim bilemiyorum) şimdi de yazının sonuna bu filmin bir açıklamasını koyacağım hem sizin için,hem de filmi unuttuğum için.




Çok uğraş vermiş yazanlar cidden helal olsun hepsine,izinsiz paldür küldür koyuyoruz =) Kafamda en ufak bir soru işareti kalmadı(yoksa kaldı mı?) Herneyse,çok konuştum,hafızamı tekrar yitirmeden koyuyorum,baktıkça o saçma günleri hatırlamak adına.




Not:He bu arada yazıda da dediği gibi "izlemediysen filmi,okuma"...ya da oku şeytan bu,illaki dürter...


23.05.2009

İlk 5 sırada iki Ferrari mi !?



Monaco Sıralama turları sonuçları:

1 Jenson Button Brawn 1:14.902
2 Kimi Räikkönen Ferrari 0:00.025
3 Rubens Barrichello Brawn 0:00.175
4 Sebastian Vettel Red Bull 0:00.369
5 Felipe Massa Ferrari 0:00.535
6 Nico Rosberg Williams 0:00.553
7 Heikki Kovalainen McLaren 0:00.614
8 Mark Webber Red Bull 0:00.751
9 Fernando Alonso Renault 0:01.107
10 Kazuki Nakajima Williams 0:02.442
11 Sebastien Buemi Toro Rosso 0:00.935
12 Nelson Piquet Renault 0:00.931
13 Giancarlo Fisichella Force India 0:01.161
14 Sebastien Bourdais Toro Rosso 0:01.218
15 Adrian Sutil Force India 0:01.643
16 Lewis Hamilton McLaren 0:01.362
17 Nick Heidfeld BMW 0:01.362
18 Robert Kubica BMW 0:01.503
19 Jarno Trulli Toyota 0:01.646
20 Timo Glock Toyota 0:01.886

Hidayet için daha kötü bir maç olamazdı.



Konferans Finali ilk maçı oynanacak ve Cavs oraya kadar 8-0 önde olacak,sonra final serisinde 0-2 geride başlayacak derse birisi,onunla muhabbeti keserdim büyük ihtimal - buda onun çok umrunda olmazdı ama olsun -. Dün az kalsın bu saçma senaryo oluyordu. Yani saçma çünkü Cavs normal sezonda sadece bir maç kaybetmiş o da Lakers'a - can -. ''Normal sezon başka abeee'' seslerini duyar gibiyim ama sadece 1 maç yahu. Daha ne olacak başka ? Bu takım iki maçtada devreyi çift haneli farkla bitiriyor ve sonra Orlando'nun paşa paşa geri dönüşünü izliyor,gerçekten çok garip. Lakers taraftarının Cavs takımıyla karşılaştırmalarında kulandığı bir tabir vardır -büyük ihtimalle finalin Lakers ile Cavs arasında oynanacağını düşündüğümüz için (seriler başlarken) - ; ''Çok daha iyi takımız ama adamlar tüm maç asılıyor abi ''. Asılmıyorlar artık,bi takım bu kadar rahat geri dönmemeli iki maçtada. Bir takım bu kadar muhtaç olmamalı süperyıldızına. Maçın başında antremanda gibi şut atan oyuncuların maç sonu elleri bu kadar titrememeli. Bu şekilde şampiyonluk gelmez. Takım olmak düzenli şekilde kendini hakemin kucağına atmak, deli gibi ağzından tükürükler sıçrayak itiraz etmek, Boston'u yendiğin zaman üç yaşındaki çocuklar gibi maç bitmeden sahanın kenarında sevinmek değildir..Ayrıca ben hakemlerin bu kadar kolladığı bir takım,bu kadar kollanan bir oyuncu olduğunu görmedim. Her takıma saha avantajı veriliyor,Kobe'ye,Wade'e saçma düdükler çalınıyor ama bu kadar olmaz,gerçekten olmaz.

Biraz maçın sonundan bahsetmek gerekirse,Hidayet gerçekten ayrı oynuyor buraları,artık bunu kabul etmeyen yok. İlk periyotlarda yaptığı o Mustafa Kemal Bitim turnikelerini - bknz : 3 adım sağa doğru gidip serbest atış uzaklığından turnike bırakmak - bırakıp daha sağlam içeriye giriyor. Şutlarını daha hissederek atıyor ve Orlando tamamen ona bakıyor. Dünde işini yaptı,bayağa iyi yaptı hemde ama 1 saniye bıraktı hücum süresinde,elinde olmayarak. O maçı kazandığını düşünürken bizim ''hile'' çıktı ve henüz hiçbir şey bitmedi dedi kısaca.

96-95 Cavs 1-1
Arkadaşımla izlerken maçı ikimizinde aklına aynı şey geldi bu maçtan sonra,geçmişe doğru gittik : Kobe son saniye atar Lakers - Detroit serisi 1-1'e gelir. Basın,taraftarlar gaza gelmiştir. Bu diriliş maçıdır,bu Lakers'ın şampiyon olduğu maçtır hatta. Seri 4-1 biter ama Detroit alır...

22.05.2009

Nuggets avantajı eline geçirdi


Eren adlı ortağım;Lakers kaybettiği için bunalımlarda,gece pek bir rahatsız geldi sesi SMS'lerinden (evet ben SMS'den ses anlayabilen üstün bir canlıyım.)Malum maçı yazmak bize kaldı.Şaka bir yana Eren neredesin?Bu da şaka evet (ulan ne şakacı adamım,bir türlü giremedim konuya) kendisi bir süre derslerin verdiği etkiyle aramızda yok o yüzden yazıyorum(nihayet söyleyebildim diyeceğimi.)

Maça gelirsek (şükür kavuşturana) cidden bir çok şey gördüm,aslında hep söylüyordum ama...Hatta şimdi şöyle yapacağım peşin peşin söylüyorum;bu serinin incelemesinde söylediklerimi tekrarlayıp egomu tatmin edeceğim ve aynı zamanda "bak ben bunları bilmişim,ben çok fena basketbol uzmanıyım,dahisiyim" diyeceğim(Bu kadarda açık sözlü bir yazarım daha ne istiyorsunuz be hayret bir şey sizede yaranamıyoruz.)

Kobe'nin bir şekilde skor bulacağını söylemiştim,keza Melo'nun da.Ancak;Kobe için şöyle bir yorumda daha bulunmuştum -aslında Lakers için- Lakers onun extra oyunlarına bu seride muhtaç ve bu seride "ne kadar takım gibi oynamaya çalısırsa kaybedecekler" diye söyleyip,hatta takım oyunun daha çok sevdiğimi açıklayıp,ama bu seride bunun yürümeyeceğini söylemiştim (heh hatırladğınız dimi?) nitekim ilk maç ve ikinci maça bakarsak (özellikle son periyotta daha çok arıyor Kobe'yi Lakers,çünkü eller herkesin titriyor,özellikle diğer süper yıldız Gasol'ün) dediğim daha iyi anlayacaksınız.Birinde 32 birinde 40 atmış ne fark var derseniz,8 sayı diyebilirim en basitinden (ama sizde bu soruyu sorarak basite kaçtınız kabul edin)Anthony'nin "Kobe'nin keli"ne vurmasına rağmen attığı şutların tabiki hakkını veriyorum,son çeyrekte.Hatta beni gene yanlış anladınız,benim hak vermediğim 4. periyotta diğer Lakers oyuncularının -Brown dışında,onu ayrı yere koymak lazım- ne işe yaradığı?

Gasol konusuna gireceğim -Eren kızıyor ama olsun- Abim 17 sayı,17 ribant yapmış ancak asıl gerektiği yerde bir "süperyıldız" olarak sorumluluk alabilmiş mi,faullerini atmış mı,pota altında Kenyon'ı arkasına alıp pas istemiş mi?Buda bir sorun Gasol pas istesede bir şekilde top ona inmiyor belli bir süre garip adamda ribant alacağım diye debeleniyor,bak Eren burda Gasol'e hak verdim ama kim suçlu?

Bynum konusuna girip ne kendimi tekrarlamak,nede sizi sıkmak istemiyorum.Benim için çok fazla büyütülmüş 25-26 sına kadar süresi olan bir oyuncu Lakers taraftarınca,bence ortalamanın biraz üstünde bir uzun olacak (he bu laflarımı yerim,çok daha iyi olursa hiçde gocunmam o ayrı,gocunacağımı sandınız dimi,hayır)

Nuggets için az bir yer tabiki ayırmak istemiyorum ama onlara söyleyecek kelime bulamıyorum.Sezon içindeki başarılarını buralara yansıtmalarını,çok güvendiğim adam olan Melo'nun bu özgüvenini,çok sevdiğim bir oyuncu olan Billups'ın faul aldırmalarını,Martin'in ve diğer "çete" nin savaşmalırını hücumda extra katkılarını (Kleiza) atlamamak lazım.JR biraz diğer serilerdeki ve sezon sonundaki ritmini tutturursa cidden işi daha zor olacak Lakers'ın.

Bana kalırsa iki takımda birbirine denk güçte ve serinin avantajı eline geçse de Nuggets'ın kesin bir şey söylemek için çok erken diyor (hala okuyorsanız) ve ukalalıklarımı sadece espri olsun diye yaptığımı hatırlatarak cümlelerimi noktalıyorum.

21.05.2009

Jose,İbo'yu böyle çıldırttı

http://www.sporx.com/sxtv/?frm_id=12009

Sakatlandım,değiştirin işareti yapıyor İbo,Jose'ye...Jose tamam anlamında kafa sallıyor.Sonra sırasıyla Figo,Balotelli ve iyice dalga (daha başka şey demek isterdim,ki siz anladınız) geçer gibi,yedek kaleciyi oyuna sokuyor hiç bir sakatlığı yokken Cesar'ın.Tam deli bu adam.Yorumsuz.İbo'nun surat yeterince anlatıyor olanları zaten.

Kupanın sahibi Shaktar,stadın sahibi Türkiye




Öncelikle Lucescu ve ekibini kutlayalım elde ettikleri başarıdan dolayı,izlediğim kadarıyla daha etkili oynayan,isteyen taraf onlar gözüküyordu fakat benim ilgimi çeken şey staddan çıkan sesler.

Sanırım 43.dakikada ''Her zaman her yerde en büyük Fener'' tezahuratu duyunca yanlış duyduğumu zannettim ama uzatmalarda Galatasaraylıların bir tezahuratını daha sonrada Türkiye ile ilgili bir marşı duyunca anladım,anladım ki stad hakikaten bizimmiş. Garip.