8.05.2009

Bir kırmızı bir yeşil...


Önümüzdeki sezondan itibaren Avrupa basketbolunun zirvesini detaylı olarak inceleyeceğiz. Bu seneyeyse kısmet son dört için bir yazıyaymış, bakalım...

Berlin'de düzenlenen 2008-2009 "ULEB Euroleague Final4" 1 Mayıs'da, günün anlamına nazire yaparcasına "mücadele" dolu bir şekilde başladı. Günün ilk müsabakası her son dört mücadelesine otomatikman ismi yazılması gereken, güçlü kelimesinin tanımlamada hafif kaldığı CSKA Moskova ile bu sene, yıllardır ilk kez adam gibi basketbolu bizlere izleten Barcelona arasındaydı. Maç başladı, Barça öne geçti, yıllarca son dört havasını soluyan, şampiyonluklara imza atan Andersen'in büyük katkısıyla da son çeyreğe kadar hep az farkla da olsa önde kalmayı bildi. Ama CSKA gerçekten, silah çeşitliliği ve çok yönlü oyun bakımlarından son yılların en muazzam takımı olduğunu bu aşamalarda hep göstermiştir ve skoru sürekli önde götürse de maç sürerken kimsenin Barcelona'nın maçı kazanacağını düşünmesine izin vermedi. Son anlarda "savunmayla kazanamıyorsam atarak kazanayım" dedi ve çıldıran Siskauskas'ın eteğine tutunarak mücadeleyi galip kapamayı bildi. Öyle bir takım ki CSKA, "harika oynuyoruz, bugün onları kesin yeneriz" dediğiniz bir maçta bile oyunu kontrol edip sakin bir şekilde hata yapmanızı bekliyorlar ve amaçlarına bir şekilde ulaşıyorlar. Andersen 24 sayıyla takımı için elinden geleni yaptı ama 29 sayıyla sahanın yıldızı olan Siskauskas takımına bir final daha armağan etti böylece...

Günün diğer maçında iki ezeli rakip, bu kez kozlarını en büyük olmaya giden yolda paylaşıyordu. Şurası açık ki ilk günün kahramanları Litvanya patentliydi. Pana'nın hep önde götürüp kazandığı maçta bu kez de belirleyici olan isim "artık devri geçiyor" denilen Jasikevicius'du. İstediği direnci ortaya koyup maçı son anlarda alabilecek konuma gelen Kırmızıları Saras durdurdu. Son anlara sıkıştırdığı üçlükleri ve sayı pasları ile takımına, Olympiacos'un değerlendiremediği son hücumla birlikte bir final de o armağan etti. Bourousis'in kullandığı o son top girse belki ivme almış Pire takımı epeycedir hasret kaldığı finali görebilirdi ama netice bize iki yıl öncesinin rövanşını işaret ediyordu bitiş kornasıyla birlikte. Maçın kahramanı Saras 18 sayıyla oynadı ancak iki gün sonra MVP olacak olan Spanoulis'in verdiği 18 sayılık katkıyı da es geçmemek lazım. Fakat asıl ilginç olan 20'şer dakika süre alan Pana uzun ikilisi Batiste ve Pekovic'in 19 ve 20 sayıyla mücadeleyi noktalamalarıydı. Bu durum belki de Olympiacos için sonu hazırlayan en büyük etkendi. Diğer taraftaysa Greer'in 18 sayısı kritik anlarda ortada olmamasıyla anlamını yitirdi.

Bir günlük dinlenmenin ardından 3 Mayıs Pazar günü, Olympiacos'u 95-79 yenen Barça'nın 3.'lüğüyle neticelenen maçın ardından, CSKA ve Panathinaikos kozlarını paylaşmak için arenadaydılar. Maç öyle bir başladı ve ilk yarısı öyle bir neticelendi ki en baba basketbol otoritesi bile böyle bir olasılığı kaale almazdı. Kısalarının müthiş performansıyla ilk çeyrekte üstünlüğü ele alan Pana, ikinci çeyrekte yağmur gibi üçlük atarak soyunma odasına 48-28 gibi bir Euroleague finali için acayip skorla gitmeyi başardı. Skor bu olunca Obradovic'in elinde iki seçenek vardı: Ya takımını serbest bırakıp bildikleri gibi devam etmelerine izin verecekti ya da oyunu kontrol etmeye çalışıp skorun avantajından faydalanacaktı. Zira CSKA 20 sayılık farkı kapatamayacak bir takım değil rakip kim olursa olsun, ikinci paragrafta o kadar methiyeyi boşuna düzmedim. :) İkinci yarıya Obradovic'in ilk şıkkı işaretlediğini düşünerek başladık. Zira arka arkaya 8. isabetli üçlük olan Saras şutuyla başladı oyun ve böyle de devam ediyordu fakat bir farkla: CSKA da atıyordu artık... Ve son 6 dakikada Pana aniden durup skorsuz kalınca CSKA farkı, son çeyreğe girilirken 10 sayıya indirmişti bile. Bu durumda ivmenin CSKA lehine geçtiğini düşünülebilirdi fakat Pana kısaları gerçekten günündeydi. Taa ki son dakikalara kadar. CSKA'nın ortaya koyduğu direnç maçın son anlarını birçok taraftarda kalp sorunlarına yol açacak bir hale soktu. 40 saniye kala Khryapa skor 70-66 iken iki serbest atışı kaçırdı, lakin Pana topu 8 saniyede çıkaramayınca Siskauskas bir üçlükle skoru 70-69 yaptı. Karşılıklı faul atışları Pana'yı 3 sayı limitinde önde tutarken 10 saniye kala mükemmel bir faul atıcı olan Saras'ın bir adet kaçırmasıyla CSKA ümitlendi. Fakat "rezil" ve "vezir" olmanın ince bir çizgiyle ayrıldığı o anda Siskauskas "ya herru ya merru" deyip hakkını üçlükten yana kullanıp sokamayınca şampiyon Panathinaikos oldu. 13 sayısı haricinde istatistik kağıdındaki hanesinde sadece bir top kaybı bulunan Spanoulis MVP seçildi maçın ardından.Bana kalsa Diamantidis'e veririm her MVP ödülünü ama ne yapalım. CSKA'da ise 1-2-3 numaraların skorerliği haricinde göze çarpan birşey bulunmuyordu. Ne Pana Pekovic'i istediği gibi kullanabildi, ne de CSKA pota altına yöneldi sıkça.

"Olsun canım, hep CSKA mı şampiyon olacak?" diye düşünmek istiyorum, tahminim de zaten Pana'nın olacağı yönündeydi ama bir de şu var: Bir kırmız bir yeşil, bakalım seneye ne olacak?..

Hiç yorum yok: